Kasım 13, 2006

kapıda kaLdık..


Siyah şemsiyeli, siyah tişörtlü, siyah ceketli bir adam, herşeyin başına 'EN' hatta 'MEŞHUR' konan şehirde kaldı. Bu kapıydı geçilmesi gereken, belki de geçebilecek siyahlı adam ve beyaz şallı kız da anlamadı o dirayetin onlarda olduğunu ve onlar O şehirde kaldı, ne adam tertemiz siyahlarını getirebildi boyalı şehre ne de kız beyaz şallını tutabildi omuzlarında. Kız söz verdi siyahlı adamı bırakmayacağına , söz istedi bırakılmamak için, ama ikisi de kendileri gibi sözlerinin de heykelli şehirde bıraktı. Yepyeni bir sayfadan bakmıştı ya kız tertemiz siyahlı adama -hem de defterdeki tüm sayfaları yırtarak- şimdiyse ne sayfa kaldı ne de defter kaldı yaşanan ya da yaşanacaklara dair. Beyaz şallı kız; şalıyla birlikte bıraktı Haller'in o güzel loşluğunda konuşan, Kurşunlu'da huzur bulan, yolda el frenini çekip beyaz şallı kıza sarılan o tertemiz siyahlı adamı. Belki de kopan tesbihin her bir gümüş yuvarlağıyla gitti o adam, belki de sır tesbihin emekle bezenmiş her bir yuvarlağındaydı . Şimdilerde kız kayıp şalını aramaktan vazgeçti ve siyahlı adamın istediği gibi ağlamadan terkediyor onu, sürekli tek bir şarkıyı dinliyor, "pervane" gibi kendi ateşiyle yanıyor ve sadece dua ediyor; boyalı dünyadaki adam için değil, o şehirde kalan o kapının eşiğinde oturan Haller'de konuşan tertemiz siyahlı adam ve beyaz şallı kız için..

şaşırdım kaldım işte, bilmemki nemsin; belki de olmayan şahmeranın olmayan bacaklarısın..