Aralık 16, 2008

Ben;

bir çirkin












karga
olsam!

Babasız Kızlar Balosu,,.

'Yeni' şeyler, başlangıçlar, sil baştanlar heyecanlandırır ya insanları; korkutur beni de aksine..

Yarından sonra sanırım hem yeni hem de başlangıç olan bir şeyler geliyor hayata..

Aralık 13, 2008

Oyunlar Var!

"Oyun üzerine ne biliyorsam ondan öğrenmiştim. Ustam karşımda duruyordu. Ama oyunun oynanması üzerine bilgi vermemişti. Satranca çok benzeyen bu oyunda taşların, yani bizlerin adı, satrançtaki gibiydi, kurallar hemen hemen aynıydı. Bir iki noktada satrançtan ayrılınıyordu. O noktaları da başkan anlatmıştı bu sabah. Ne ki, satranç oynamasını bilip bilmediğimi kimse sormamıştı. Morların bilmesi gereksizdi zaten. Bir zamanlar biraz oynamış olduğum için, oyunu bilmiyorum diyerek işin içinden sıyrılmağa da kalkışmamıştım. Oynamak istemiştim, başından beri, onu gördüğümden, oyuna katılıp katılmayacağımı soruşundan beri..."

Bilge Karasu (Göçmüş Kediler Bahçesi'nden)

Aralık 07, 2008

Meşgale..

Sizin meşgale ne idi?
- Kızımız bilgisayar okuyor, çohk para kazanacak; oh ohh!
* Kızınız sosyolog olmayı istiyor galiba, üzerine felsefe okuyup kültürel araştırmalar yükseği yapıp postmodern bıdı bıdı.. Kızınız öğ-ren-i-yor!

Deneyimsel öğrenmeyi deneyimsel yaşam haline dönüştürmek gibi bir hayat planlaması; aile planlamasını hatırlattı gibi ama alakaya maydanoz.

Kapı zili procesi (ne ki bu?)
Alsemender öyküsü (o da nesi?)
Karakalem öğreneceğim (nassı ya, öğrenilir mi bu?)
Hayata (ya da 67686. boyut) ait kareleri en fazla ~hmm(düşünme belirtgeci) 3 renkle anlatacağım ama Bilge Karasu gibi yalnızca kendim anlayacağım; bu sanrının gerektirdiği üzere çantamda her daim boya kalemi (demekki ilkokuldan kalma boya kalemlerimi saklamamın bir hikmeti var imiş) taşıyacağım ve büyük boy moleskine defter (ulan bu boy neden kullanılır soruma kapPak olsun bu da)..
Yazacağım; sofistike kişilik..
Arkadaşlarımı seçeceğim; aralarından bazıları dostum olacak..
Günün birinde bağışlanmamak üzere bir kitaplık kuracağım ama ben ölünce elbet bir işlevi olacak..
Bendir çalmayı öğrenecek miyim? (Bu imdi geldi aklıma)
Param olunca süpersonik bir fotoğraf makinası alıp işin ilmini öğreneceğim sanırım; eminim!
Borçlarımı ödeyeceğim - Neyse ki sadece ananem ve teyzeme var;şimdilik.
Kalan son 10 kilomu verip kendimi tamamiyle ekolojik yaşama adayacağım.
Siyasi parti görünümlü bir STK'ya üye olacağım(dır).
Bir derneğe üye olup para ödeyeceğimdir.
Gözünü çıkarana kadar eğitime çıkıp elimdeki tahta kalemine tapacağım.
Annemi, ananemi, büyükbabamı bir gün arabamla(yok artık, benim arabaM-ulan ehliyet 2 yıldır kursta) Türkiye turuna çıkaracağım.
Sevgilimi,herşeyimi sonsuza kadar seveceğim;.. Çoo..k..

Son olarak; tüm bunlar hakkında yazacağım (yazacak olmam hakkında bile-m)!

Ben bu yoL'u çoo..k sevdim! :)

Alsemender

"Sözlüklerde aramayın bulsanız da uydurmadır bu çiçek!"

Bilge Karasu

*Tek yaprağını yese dünya da bir daha yalan söylemese!.

Aralık 06, 2008

Nakka!

Tarlabaşı'ndaydım bugün.. Yıllardır beklemiştim gitmeyi, yeni bir oyunu öğrenen çocuk heyecanıyla adım attım sokaklarına.

Semt pazarı kavramı hala var ya, ne mutluyum; yine çocukluğuma ait olan başka bir heyecan. Tarlabaşında pazar gezdim, kırmızı deri çantama aldırmadan.

Esnafa selam verdim, ne de olsa mahallenin sahibi onlardır. Şimdilik fotoğraf çekmedim, bir dahakine ertelenenlerden oldu bu da.

Ardından kiliseye girdim. Kilisedeki amcaların bile oranın kilise olduğunu unuttuğu bir "yer".. Bir daha gelmek üzere ayrıldım, ama mum yakmayacaktım.

Çok sıcak bir gün.. Kırmızı çiçekli eşarp boynumda.. Galatasaray,..

Hazzo Pulo.. Güzel yer.. Hem bileklikçiler var, hem çay, hem küçücük tabureler..

Tarlabaşı'nı ne zaman bu kadar sevdim hatırlamıyorum.. Yıllar önce ilk kez Ağır Roman'ı izlediğimde de çok seviyordum orayı.. 435345345435346. kez izlediğimde kendimi oraya taparken buldum da gidecek cesareti bulamadım kendimde..

Evden eve asılı çamaşırlar.. Komşuların "barış" içinde yaşamalarını sürdürebilir kılan araç: Çamaşır ipi. Komşuya kızılıp kesilirse kendi ipinden olacak olan kişi: Komşunun diğer yanı..

Kendiliği var ya Tarlabaşı'nın, ondan mı bu sevgi..

Buldum! Deli yanım: Tarlabaşı!

(Eylül 2008)

Biz neyiz?

İnsan olmak için çok aciziz..

Birlikte iyi yaşam için çok acemi..

Dayanışmak için çok güçsüz..

İnsan ol-abil-mek için çok benciliz!

Tersine..!


Koşuyorum..

Yıkılmıyor, korkumdan

Kasım 03, 2008

Neyse — varsın sen; ve ben, elbet
bulacağım bir yol—varsa eğer bir yol

Oruç Aruoba

Kedi merakı ve diğerleri..

Kedi merakını bilir misin sen? Öldüren bir sonucu bile olabilir. Zira çok umarsızca yapılan bir şey gibi gözükse de dayanağı vardır bence.

Bir süre sonra zırhları indirip dalınca hayata, hem deli cesaretinin keşfine varmışken; kedi merakına sahip olmak bir yaştan sonra, dayanaklı bir eyleme dönüşüyor.. Bence, bende böyle en azından,..

(....)

Çok sıkıldım gezmem lazım benim, bu kadar kendimle kalmışkenİ tez zamanda para bulup şeh,rlerin içinden geçmeliyim onlar da benim içimden. Uslu durmamak için nedenlerim var galiba.

Oyun içinde oyun..


Bir gün yine çocuk olmayı denedim; tüm oyunlarımla, tüm oyunlarla..

Ellerim tebeşir tozuna bulandı, sek sek karelerini çizerken; bilyelerimi toplarken buldum kendimi..

Dizlerimdeki yara izlerine ise hala tapıyordum,..

Kasım 02, 2008

Birlikte Yaşamak!

Kaç milyar yıldır değişmiyor(muş)!

..İnsan önemlidir!

*İlaç gibi geldi,, hemen sonrasındaki eğitimde yendi :)



(30.10.2008)

Ters Köşe!

Bu aralar yeni bir moda türedi: Galata'nın tepesinden atlamak.. Önce sigara tüttürüp ardından sigarayı atıp sonra atlamak,..

Güzel uyu dileklerini söylememeye karar verip ara ara caymak,,. Çünkü yetişilmiyorsa güzel uyu dileklerine, dönmek yine kendine!

At-la-dım (bile)!



(30.10.2008)

Ekim 20, 2008

tanı

tanıştıktan sonra tanımak;
tanıdıktan sonra tanışmak..

tanışmak, tanımak, tanıdık olmak, (zaten) tanış olmak:tanıdık!

Ekim 19, 2008

neresi sıla bize, neresi gurbet;..

3 ses; ezan, alkış, Ayrılık şarkısı..

2 kadın..

Sahil, iskele, rüzgar, su, dalgalar;.. içine içine!

Keyif, nargilenin ilk dumanı, çikolata, teğet geçmeyen hayatlar, yaralardan bulmak birbirini, bazen kelimeleri yoğurmak bazense yormamak onları; bir sonraki keyfe kadar marpuçlar saklı duruyor,..

bilyelerde yaşayanlar!..


(18.10.08 @ samsun)

Ekim 18, 2008

güneş: soğuk!

..var var,,.

Bir sigaram var; dumanı henüz göze kaçan. Bir hikayem var, henüz tamamlanmamış. Söylenmemiş onca şarkı, okunmamış satırlar..

Masallarım var; gerçek olmayan 'yaşanmışlık'lar.

yoL'lar var; çoğu zaman yalnız; kimi kez de kesişen, bir başka yoL'la..

yönünü arayan yollar; zira yer, iki yol arası olan. Soluklanmak iiçn, yönünü sağlamlamak için..

Resimlerin ucu kıvrılmış, belli ki kitaplara ayraç olmuş yalnız gecelerde.

Yolculuklar; şehirler geçiyor içimden; bilmediğin, ama belli ki çok seveceğin şehirler, tanımadığın yüzler..

Diller var; herkesin bir dili var, bin dili. Her ses başkasını söyler. Kendi dilinden konuşmak ister herkes.

Beylik laflarımız var, tuttuğumuz/verdiğimiz sözler; kimi çoktan yalan olmuş, meğer hiç söylenmemiş..

Hayaller, emin değilim?.. Hiç hayalim oldu mu, bundan sonra (da) olur mu; bilmiyorum. Açıkçası bilmek de istemiyorum.

(17.10.08 - Samsun)

Ekim 16, 2008

Bazen alt üst olmak iyi gelir insana, böyle demişti yakın zamanda biri bana. O zaman da inanmamıştım, şimdi de; ama yaşadıklarımı bu kılıfa uyduruyorum, bir de üzerine alt üst olanlari toparlamaktan bahsediyorum.

Cidden iyidir alt üst olmak, bir gün adamın biri (doktor da olsa bu) seni yatağından titrerken alıp apar topar hastaneye götürürken de görmezsin ne yaptığını, sonra doktor (odana giren ve seni ambulansa sürükleyen adam) bir iğne yapar koluna, koluna değil de beynine kalbine sanki, gevşersin, herşeyi bir kenara bırakıp rahatlamak degil de herseyle yüzleşip kabullenme gevşemesidir o; sonra ayarsın alt üst olmanın toparlama kısmına..

Büyümek güzel, zira her büyüdüğün lokmanı hissetmek zorunda olmak kimi kimi siktir ordan dedirtiyor insana.. Genç kadın değil de, daha bir kadınınsı oldugunu anlıyorsun.
Babana küfretsen de yüzüne çarpıp sana geri döner diye, terketmeden sevgilin ona gidersin; zira çoktan o da terketmiştir. Dinlememiştir; bir daha kadın olursun, kendinle bir olursun.

Unutsun diye herkes, susarsın; sonra daha sayabildigin kadar sigara içtiğini farkeder, acaba bağımlı olmadan bıraksam mı dersin, çünkü hala dumanı gözüne kaçırmamayı öğrenememişsindir.

Nesli be, bir sigara da senle içelim karşılıklı, henüz bırakmamaya karar da vermişken; bakarsın belki biraz da ağlar, sonra delicesine kahkaha atıp küfrederiz gelip geçenlere?! Hmm ?

(yazdıran daha çok yazsın inşallah:)

Eylül 21, 2008

Altı Ay Bir Güz;..gidelim,..

"İstediğim, denizi yazmak. Zümrütlerin, gökyakutların sabrını; ağaçların tarihsizliğini... Bir tek kıyısını kavrayabildiğimiz, anlamını ancak bir tek kıyısıyla kurduğumuz denizin öyküleri yoktur bir kara adamı için. Yolculuklara, ister gerçek ister düşsel olsunlar, yakıştırdığımız son, öbür kıyıda bitse bile, deniz gene tek kıyılıdır, üzerinde yaşayıp çalışan biri olmadıkça. Deniz, kara adamının yalnız sınırlarını kaldırışı değil, sınır düşüncesini içinden çıkarıp atıvermesidir. Her şeyin bir aradalığının bir yerde başlaması ya da bitmesidir. İstediğim, denizi yazmaktı. Her şeyin bir aradalığına yenik düşeceğimi bile bile."

"Taşların sabrı dediğim, yaşlandıkça yaşamağı öğrendiğimiz, can sıkıcı bir boş laf olmaktan çıkan sabır değil; insanların kusursuz bulacağı o duruma gelesiye bir taşın bir başka taşın bağrında sıkışıp durarak geçirdiği –insanın hiçbir ölçüsüne sığmaz– bir vakti damıtmsı, sonra, kalması. Taşlar doğmaz, doğrulur; sabır, taşın değil, insanın erdiği; dolayısıyla, yakıştırabildiği, tansıdığı; değerini artırmkta çılgınca, küstahca kullandığı. O sabrı yazmağa kalkışmak, emeklemekten öteye geçememek olacağı için, onurlu bir alçakgönüllülük sayılır."

Bilge Karasu

Eylül 15, 2008

Bu gece,,..

Herkes kimliklerini çıkarsın; ama edindiklerini lütfen, kazandıklarını değil; kazandığı her bir kimlik başkasının kaybettiğiymiş çünkü,..

Baktığı yer uzaktı, savaştığı şey ise yeldeğirmenleri kadar imkansız, ama içinden gelen buydu.

Dolabı açtı, bir kitap aldı, sigarasını yaktı sonra; içtiği sigaraları sayabiliyordu henüz; çok yeniydi çünkü içiciliği, dün 1 bugün iki,..

Gitti, uyuması gerekti,.. Canı yandı, ağ-la-ma-dı!

Ağustos 30, 2008

“Mezarlığa doğru uzayan patikada, tozlu devedikenlerinin arasında yürüyordum. Tepeden tırnağa tere batmış ve yorgundum. Gözlerim, tanıdık bir şeyler arıyordu; ama hiçbir şey eski yerinde değildi: ne küçük, şirin evleri süsleyen bahçeler ne iri yaprakların arasında mor salkımları saklayan üzüm bağları ne avlulardaki salıncaklar ne de sokaklarda çınlayan çocuk sesleri… Hiçbir şey bildiğim yerinde değildi; Deli Zekiye’nin geçtiği yere yapışan yoksulluk kokusu bile.”


Remziye Arslan

Ağustos 21, 2008

"Her veda bir hüzün içerir."

vs

"Her yeni başlangıç geleceğe ilişkin umutlar içerir."

Ağustos 20, 2008

Bahçede otururken yaşlı olmaya gıpta etmiş birden, hani der ya doktorlar dinlenin biraz doğayla başbaşa kalın - o hesap.

Kimse gelmemiş henüz, kuşlar ve kedilerle oturan bir kadın, ama resmi tamamlamak için ya yaşlı olmak gerek ya da diğer gençlerin de artık gelmesi gerek.

Ağustos 19, 2008

Çocuk.Peçete.

Çocuk. Yürümüş.
Hızlı adımlar. Ses duymuş ardında.
Oysa sadece arkadaşlarını görmek için geç kalmıştı.
Evdeki arayıp bir paket peçete almasını istemişti.
Ayakkabısının bağcığı çözülmüştü.
Eğilip bağlayacağı bir köşe bulamadı.
İki dolmuşa daha bindi, bağcıkları kendinden geçmişçesine.
Yürüdü, hızla.
Pa-ra-yı-dol-muş-şö-fö-rü-ne-u-zat-ti.
Yolculardan biri bağcığına bastı.
Hem kızdı, hem utandı.
İndi karşıya geçmeden bir paket peçete aldı.
50 yenikuruş.
Yemek yedi. Meğer unutmuş.

Kuytum vardı, pusu kurmak için...

Pusu kurardım eskiden, kaçıp saklanmak istediğimde de en çok görünmek istediğim zamanlarda da kurardım pusumu bir kuytuya,

Düşünürdüm, büyürdüm biraz daha, orada ağlar, orada gülerdim; ama benimdi pusu.

Şimdi; farkettim. Kaybetmişim pusumu, unutmuşum varlığını, ne işe yaradığını ya da pusuma misafirler alıp çok güvenmişim, izin vermişim yıkmalarına. En acısı da pusumu başkalarına söylemeleri, oysaki gizli yerimizdi orası; buyur etmiştim, söz vermişti 2imiz arasında kalacağına.

Artık kuytular zaptedildi, pusu kuran kalmadı.

Hayat böyle bir şeymiş!

Hayat:

Kimi sevdiğin ve kimi nicittiğindir.
Kendin için neler hissettiğindir.
Güven, mutluluk ve şevkattir.
Arkadaşlarına destek olmak ve nefretin yerine sevgiyi koymaktır.
Hayat kıskançlığı yenmek, önemsemeyi öğrenmek ve güven geliştirmektir.
Ne dediğin ve ne demek istediğindir.
İnsanların sahip oldukları değil kendilerini olduğu gibi görmektir.
Her şeyden önemlisi, hayatı, başkalarının hayatını olumlu yönde etkilemek için kullanmaı seçmektir.
İşte hayat bu seçimden ibarettir!

(Can Yücel)

Temmuz 14, 2008

Olimpiyatlar için Havadan Gösel Sanat Eylemi



12 Temmuz Cumartesi günü bir grup Uluslar arası Af Örgütü gönüllüsü Galatasaray Lisesi önünde buluştu. Zira buluşma güzel ve anlamlıydı ve çokça aktivist :)

Yapılan küresel eyleme 28 ülke katıldı ve 24 saat içerisinde benzer eylem adalet, eşitlik, onur ve özgürlük kelimelerinden birinin yazılmasıyla gerçekleşti. Pekin Olimpiyatlari kapsamında Çindeki insan hakları durumunun düzeltilmesi ve reformlarının gerçekleşmesi için biraraya geldik sabahın erken saatlerinde. Bir süre yerleşmekle ilgili ve bir harfin parçası olmakla ilgili beceriksizlik sergilesek de ortaya çıkan tablo heyecan vericiydi.

Bahsi geçen kelimelerden "Eşitlik"ti bizim 'vücut' bulduğumuz :)

Basın, meraklı insanlar ve eşitlik kelimesinin etrafında halka olmak isteyen yoldan geçen insanlar..

İnsan hakları için, yine yeniden, bundan sonra da..

İmza: 'T' harfinin ucu :)

Haziran 26, 2008

rüya..

önce öptü../rüya olduğunu bir tek o biliyordu, o yüzden uyanana kadar sustu..
sonra dili tutuldu.. çocuktan beter.. cümle kuramadı..
sonra yürüyemedi.. adımları birbirine karıştı..
kafası şişti.. kocaman.. saçları geride kaldı.. alnı büyüktü..

vakti yoktu.. gidemezdi doktora..

gitmemeye karar vermişken kulaklarından kahverengi kanlar akmaya başladı..

rüya olaiblirdi.. bir ihtimal.. ama uyanamıyordu.. kendini tedavi olmaya alıştırdı..
kan süzülmüyor, akıyordu..

uyandı! rüya imiş..

yine..

çatı, kubbe.. neyse artık..

kısa ama şimdilik kafi..

kafa; karışan..

can; sıkılan..


asLInda çok basit ya.. neyse..

@ofis..

Haziran 15, 2008

aşk durdukça..

Şimdi döndük :) iyiydi..

****

Dünya döner bir gün daha
Yeryüzünde aşk durdukça
Gece erken inse bile korkma
O hep seninle kaldıkça

Biliyorsun gitmemm gerek
Yollar bitmez düşünerek
İster sonuç de istersen sebep
Bu düğümü çözmem gerek

Belki sana yazarım uğradığım bir şehirden
Renkli bir kart atarım mekke yada kudüsten
Sonra bir gün cıkarım sen artık dönmez derken
Bir şarkı fısıldarım kulağına gün batarken

Dünya döner tek bir yana (aşk durdukça)
Dolsun diye gün bir daha
Ben de döndüm tekrar sana (aşk durdukça)
Sönmek için yana yana


Mayıs 19, 2008

sonunda..

konuştum..
öncesi..

bayağı..
olmadan önce..
neden böyle oldu..
fotoğrafın hikayesi..

karar..

van'dayız..

Mart 19, 2008

oyuna devam..

oyun denmez oyun..

eğlenmeden oyun..

bir süre daha oynayıp yara bere içinde kalınca dizler, biter (mi) oyun..

peki ya sonra.. onca şey ne de çok ağrıtır, ne de ağır gelir omuzlara..

geçer,, geçiyor..

sandık kokusu.. şal..

Mart 14, 2008

masal..


Bilinmedik bir saat.. Nargilenin dumanı hala midede.. Gitmek zamanı bu kadar yaklaşmışken her şey bir adım daha öteliyor/iteliyor.. Ortaçgil susmuyor, her şarkıda -ki bence hepsi yaşam(ım)dan bir masal(!)-.. Her masalda yaşadığını hissetmek.. Yaşamını solumak..

Mavi kuş uçuyor, küçük kız yüzünü döküyor, bu normal de ne iken, bulutu tutup çöllere koyup yağmur yağdırırken, her aşkta aldatılmak, yağmur..

Her güne bir masal.. Bloga renk geldi, seslendi sanki; Ortaçgil: hiç susmayan, yaşam: hiç bitmeyen..

(konser esnasında: 14.03.2008 01.20 )

Mart 13, 2008

sonra..

sonra sonra yüzümün ağrıdığını, ağırlaştığını hissettim. Gitmekle dönmek arasındaki dengesizliğin gitmek kısmına gelindiğinde yine, aydım adeta kararın aydınlığına. Akşam bir şarkı dinledim, ışığı büyütüyorum şimdi; susarak mı yoksa sus(a)mayarak mı bilmiyorum ama büyütüyorum, hem de neyi büyüttüğümü tam da bil(e)meden. yürüyorum, çok sonra nereye gidiyorum diye sordum kendime, cevabı bulamadım; hem sevindim hem korktum.

sak-lan-ma-yan-e-be-dir-so-be-dir!

Şubat 20, 2008

depresyon değiL bu!

yorgunum galiba, çok hem de.. şehir şehir yorgunum, başka iklimlerde.. ama isteyerek; isteyerek hep, bu yüzdeki yorgun ifade.. yoksa, yoksa dinlendikçe düşünüyorum, düşündükçe içinden çıkamıyorum.. yorulmalıyım, yorulmalı ve uyumalıyım; rüya görmeye bile takadim kalmamalı..

ama;
ama işte gitgide aram bozuluyor asLIyla.. seLLuka'nın mevsimi değil heralde çiçek açmak için, hangi ayda açar, ya da hangi ay'ı açmak için bahane eder kendine..

her gün kilo alıyorum, bilerek.. sivilcelerimin sayısı arttıkça şeytani bir zevk alıyorum, aynaya baktığım gün sayısı azalıyor diye seviniyorum..
göz kalemimi ve rimelimi çoktan kaybettim.. yeşil far mı, o ne?

tırnaklarıma bakmıyorum artık, ojeleri şişesinde kurumaya terkettim ya da ben bilmeden onlar terketti beni..

kaşlarımı da almıyorum, karman çorman..

gülmeyen ifade gitgide yüzümün şeklini alıyor, astral kıvamda seyahatler var hayatımda.. ruhumu bir yerlerde unutuyorum bazı bazı.. ağlamak, gizliden..

telefonda “kızım” deyince babam; kalakalıyorum, ne diyeceğimi unutuyorum bir an.. doğuştan güvenmemeyi öğrenmek ve sonrasında da..

sevdiklerimi aramıyorum, karşılaşmıyorum hatta.. tanımayacaklar diye korkuyorum beni.. aa bu sen misin diyecekler, ya derlerse..

anlatım bozukluklarıyla dolu cümleler kuruyorum, hatta anlamsız.. sonuna gelince başını unuttuğum..

en çok da kendim için dua edecek yüzüm yok..

aylar geçti hala aynı küpeler kulağımda, kıyafetlerim kırışık ama umrumda değil.. zaten kilo aldığımdan hepsi olmuyor da üzerime..

nargile keyifleri sıklaşıyor, ama alınan keyif bir o kadar düşüyor..

ellerim titriyor bazen, kahveyi çok içmekten galiba.. derslere gitmemek bir sıkıntı ya da vicdan azabı çektiren bir şey değil..

mp3 çalar kılıfından sonra ilk defa bir şey (telefon) çaldırmanın salaklığını yaşıyorum..

gün içinde yaşadıklarımı yazmaya karar veriyorum sık sık; cümlelerimi, karşılaştığım insanları, işediğim anları bile; unutuyorum çünkü, sanki..

salıncağa binmedim bayadır..

'sevgi'nin 'li'si mi oldum diyorum.. huzurum yok sanki, ama kimi an çok eğleniyorum, eğlendiriyormuşum hatta..umarım..


depresyon değil bu-sanırım-umarım-

Şubat 13, 2008

susarak..

Sözcüklerim varmıyor uzaklara..
Ağır yenilgiler alarak..
Çok uzakta..
Deniz gibi resimlerde..
Duydum çok sonradan, adın önemli değil..
Şimdi! Adı yok hiçbir sevginin..
Bu ahir zamanda..

sus-tu!

Şubat 08, 2008

Oraanın insanı!!

Yürüyor insan.. Kimi zaman biliyorken kimi zamansa savruluyor başıboş; başı çok da doluyken!

Gidiyor insan.. Gitmek istiyor; kimi zaman yeniyi aradığından kimi zamansa yerinden sıkıldığından..

Bitiyor, bitiriyor insan.. Zamanı geldiğinde ya da zamanı gelmesi gerektiğini düşündüğünden..

Seviyor insan; insan olduğunda..

Ağlıyor insan.. Umudu kalmadığında, 'çok yazık' dediğinde..

Bekliyor insan.. Beklediğinin gelmeyeceğini bildiği halde..
Yolun sonuna hiçbir zaman varamayacağını bilmek gibi..

Ölüyor insan.. Yaşamı anlamlandırmak adına..
silivri - 7.2.2008

Ocak 30, 2008

Öyle..

Son bir..

Anane ben sokağa çıkıyorum, ip atlamaya çağırıyor arkadaşlar; hı hı evet çay takımlarımı da alıyorum evcilik oynarız dediler sonrada..

Ananeee, bin lira versene; salıncakçı gelir bugün, meybuz almam söz!

Ocak 09, 2008

Bugün..

Öleceğini bile bile doğuyor insan, hem de hiç sorulmadan kendisine.. Sonra da edilgen bir işi kendi yapıyormuş gibi, 'iyi ki doğdun' deniyor..

Sorsalar kaç kişi ben doğmam derdi, çok olmaz sayı sanırım.. Ama bir defa doğup da bilince olacakları belki çıkardı diyen, 'Hocam, doğmayaydık ya!'..

He bir de, ölümdür yaşamı anlamlı kılan..

Bir de bugün başka olmalıydı, bitenlerin keşkeleriyle değil de, olanın güzelliğiyle dolmalıydı.. Dolar, dolacak..

Şehirden uzak 'bugün'..

Çok yaşama, güzel yaşa asLI hanım.. Hadi bakalım, koş koş..

Ocak 07, 2008

Küçük Şeyler!


Postere '2' yazılmadan önce de yürüyorduk, sonrasında da.. Sonrasında olanları yanımıza katıp yürümeli, bazen 2,3,5 bazense 1 başına..

Geçiyor, geçer.. Geçecek..

Bitiyor, biter.. Bitti bile..
Yeniden kurmak,,.. Ne için buradaydık, neler yaptık bilmek..

Küçük şeyler/büyük düşler..

Oyuna devam; tam da kaldığı yerden.. 'Yine'yi ve 'yeni-den'i bilerek..
Benimle oynar mısın demenin karşı konulmaz heyecanıyla, çok sonra..

Yolda yürürken 'küçük bir selam' verdik, yanımıza kattık devam ediyoruz..

Zamansızca şehri terketmek ve 3 yıl sonra dönmek.. Ne kadar kolaymış kararlar alabilmek.. Bir defa da 'Evet! Ben başaramadım!' demek.. Deniyor.. Denecek..

Bir adam, küçük çocuğun elini tutuyor.. Bir kadın, küçük adımlarla yürüyor, yeniden; kendisinin yön verdiği yol'da..