Aralık 19, 2009

Belki de..

Çocuk kitapları okumayı özledim.

Masallara inanmayı..

Bir sürü bilyem olsun,, bir de kedim..

Aralık 17, 2009

hüzün bir parça..


Bizim mayamızda "Söz ağızdan çıktı mı geri dönülmez bir daha.." öğretisi var.

O yüzden kabuslarımızı tek yaşıyoruz, o yüzden acılarımızı katlıyoruz, o yüzden küslüklerimizi yakıştırıyoruz kendimize.

Ben mektubu yazıyorum hala. Belki bir gün yollarım.

Aralık 12, 2009

..değişmek / güzelleşmek!

Tutkunusunuzdur bir şarkının ve muhtemelen de onu söyleyen sanatçının. Fakat o kadar tutkun olmuşsunuzdur ki, ekmek gibi su gibi her gün her saat dinlemeye başlayınca bir zaman sonra özlemeyi diler olursunuz. (Pek çok şeyde olduğu gibi!)

Bülent Ortaçgil'i özlediğimi farkettim dün gece, o felaket efem saatleri olduğunu sandığım zamanlarda; bir ihtiyaçla;

...durumu ve halet-i ruhiyemi anlattığını düşünerek farketmeden ansızın mırıldanırken yakaladım kendimi. Hemen hatırlayalım:

*Şarkı her ne kadar 'bahar'la gelen bir şen havaya seslense de, ben özellikle "Değiştim ve Güzelleştim" kısmını seviyor, özlüyorum.

Dinleyelim..

Yağmur güzel, toprak mis gibi; ses eden benim..değişiyorum ve değiştikçe daha da (kabullenme: Zaten güzeldim) güzelleşeceğime inanıyorum.

Aralık 09, 2009

/../

En kısa zamanda yıllardır ertelediğim Nazım Hikmet Külliyatı'na sahip olacağım.

Baş köşeme koyacağım, yoluma ışık tutsun diye..

Aralık 01, 2009

BU KUYTU;

SÜRESİZ KAPATILMIŞTIR!

*Sahibi "Düş avı"nda..

Hangi Sokak?

Ne çok severdik oynamayı sokaklarda, ananelerimiz seslenip de "Akşam oldu, haydi!" diyene kadar..

Dönen salıncaklardan geldiğindeyse 'Hayat Bayram Olurdu' bize, yine..

Kasım 26, 2009

Ağladım..!

Bir ateşböceğine, bir de uçurtmaya.. Adı beylik çocuklara.. Çok geç kalınmışlıklara..

Kasım 19, 2009

İskoç vs İsveç Kıvrığı :)


Kıvırık kıvırık..

Yeşil gözlü geneli, gri de çoğusu..

Sevdim çok..!

Birikiyor!

Yahu bu maketler artık odaya sığmıyor :) Müze vakti mi yaklaşıyor, kikirikihi :P

O halde diliyoruz ki;

Önce şarkıyı açalım, bunu dinlerken anlatacağım, kulak ver.. (Evet evet, "şarkıyı" kelimesine tıklaman yeterli:)

Büyük planlar değil aklımdan geçen, küçük dileklerim var. Mesela yakın zamanda İstiklal'de delicesine yürümek gibi, belki biraz alışveriş.. Kumbaracı Yokuşu burnumda tütüyor, Tophane, Kabataş..

Galata'yı atladım değil mi? Belki bir süre gitmemeliyim. Daha da özlemeliyim. Orada da çay bir başka oluyor. Zaten bir Mardin'de bir de Galata'da içebiliyorum o acı mereti..

Bir ton ödev getiriyorum bayramlık; bir beyaz yaprak olsun zihnim, isterdim.. Sadece çizgiler, şekiller, renkler.. Cetvelle, fırçayla henüz tanışmamış..

Elbette dinleyeceğim canlı müzik, evet en eski pembe ayakkabılarımla geliyorum; hanım hanım kırmızı elbiseme inat.. Kulaklığımı ve hatta Lübitel'imi (çalışıyor, denedim) de getiriyorum..

Nargileyi en son Beyazıt'ta içtim, dostumla.. Yine nargileye gözyaşı kattık Çorlulu Ali Paşa'da ama bu kez rota Çengelköy..

Hadi ama, güldürme beni.. Tabiki açma alacağım, İstiklal'in girişinde daha, yiyemediğim içi çantamda.. Evde anneme veririm, merak etme sen..

Mephisto'dan moleskine alacağım, çapul çupul defterleri bitirdim hep; boy boy yeni moleskineler alacağım. Çizgisiz.. Çocuk kitabı almayalı epey oluyor, tamam söz sadece bir tane alacağım..

Bu çalan ne? Yeni? Kandırma hadi, ilk cümlede açtığımız şarkı işte..

Haydi hava kararmadan fotoğraf çekelim Lübitel'le..

Bir gün;

Suluboyayla harikalar yaratacağımı biliyorum! İnanıyorum!

Ve yönünü alıp yola devam..

İnsan kimi zaman oluyor ki sadece solunum organlarıyla değil aklıyla, yüreğiyle, ifadesiyle, duruşuyla, inandıklarıyla nefes almak istiyor. Bunlardan birine engel olan her ne ise de ondan adım adım geri duruyor, boğuluyor.

Sözlerini bilmediğim bir ezgi dinliyorum ve her dokunuşuna anlamlar yüklüyorum, yepyeni (belki de varolanla aynı) sözler yazıyorum. Nefes alıyorum.

Bundan sonra da aldığım her nefes için şükredip almamı engelleyen ne varsa uzağıma düşüreceğim.

Yeşil eteğimle dar sokaklarda nefes aldığım gibi..

"Biraz -çok olmasın, kilo alıyorum- kıvrım (kıvrık da olabilir) tatlısı alabilir miyim? Bol fıstıklı olsun üstü.. Belki ardından bir de Türk Kahvesi olabilir."

Kasım 03, 2009

Oysa Herkes Öldürür Sevdiğini..!

"Kulak verin sözlerime iyice,
Herkes öldürebilir sevdiğini
Kimi bir bakışıyla yapar bunu,
Kimi dalkavukça sözlerle,
Korkaklar öpücük ile öldürür,
Yürekliler kılıç darbeleriyle!

Kimi gençken öldürür sevdiğini
Kimileri yaşlı iken öldürür;
Şehvetli ellerle öldürür kimi
Kimi altından ellerle öldürür;
Merhametli kişi bıçak kullanır
Çünkü bıçakla ölen çabuk soğur.

Kimi aşk kısadır, kimi uzundur,
Kimi satar kimi de satın alır;
Kimi gözyaşı döker öldürürken,
Kimi kılı kıpırdamadan öldürür;
Herkes öldürebilir sevdiğini
Ama herkes öldürdü diye ölmez!"

Oscar Wilde

Ekim 26, 2009

Sordu, Söyledi..

Önce sordu: "Ne zamandır 'Ayaküstü duramam' diyorsunuz?"
Kadın bocaladı: "Bilmiyorum, bir yerde duymuş olmalıyım bu sözcükleri.. Ama nerede, hatırlamıyorum!"
Sonra yine sordu: "Hatırlamamanızı neye bağlıyorsunuz?"
Kadın düşündü: "Ben tarih bilincimi yitirdim! Nefesim nefeslere değiyor her sessiz haykırışımda.."

*Bugünse sözleriniz neşe saçıyor etrafa..

Şimdi


Bir süre önce (karıştırsam yazıları bulurum gerçi ama üşeniyorum) "Şimdi ölmek istemem" nidalarıyla ne de "ne olduğumu bilemediğimi" dillendirmek istemiştim.. Ağlayarak..!

Bugünse "Şimdi ölmek isterim; zamanım yok.."

Neresi?

Bazen yapmak gerek.. Neyi?

Cesur olmayı denemek.. Ne için?

Bilmiyorum..

Çok sevdiğim bir dostumun mutluluk dolu bir fotoğrafını gördüm bu akşam.. Hem de çok sevdiğim bir yerde: Tavanarası/Asmalı

İçimden "Evet, dedim oluyormuş. Hayat başlayabiliyormuş yeniden!"

Ne kadar eksiliyor 'kişi' her gün, ne kadar bambaşka mecralara çevirmek zorunda kalıyor yüzünü ya da istediği için çeviriyor.

Ortaköy'de olmak istedim.. Rüzgar yüzüme essin istedim, üşüyen ellerimi yine ısıtsın istedim..

Ben açmanın kabuğunu, o da içini yesin istedim.. Waffle'ına ortak olayım istedim, ağzım burnum çikolataya bulanarak..

Sahlep mevsimi geldi hem..

Peki, nerede kalmıştık? Bu kez 'ayraç'ımı kaybettim ve bulamıyorum.

Şimdi, şehrimde olmayı istiyorum sadece.. Ağlıyorsam da orada ağlamayı..

Ekim 22, 2009

Doğum..!

Hayat bazen böyle başlıyor..

Uzak değil, bir ses ötede!

Ne kadar yakın herşey..

Bir Ankara sabahında merhabalaşmak gibi, bir İstanbul sokağında her şeyi unutmak gibi, Eyüp'de bir vapurda gözyaşına ortak olunduğunda nereden bilinebilirdi yurt odasında birlikte ağlanacağını..

Kahve tadı da, kokusu da; nargilenin dumanı da.. Kadın olmak da..

Başkalarına olan kırgınlıkları hep birbirine ödetmek.. Belki de hayata kızıp en darılmayan, en
naif, en kırılgan karşısındakine yüklemekti.

Ben yoruldum; en çok da özledim..!

Ekim 21, 2009

Düş-tüm, dizim kanadı!

".. Ağız dolusu gülmeden, mızmızlanıp durmadan, kedileri sevmeden, gezmeden, görmeden, omuzlarda ağlaşmadan, uzunca duman üflemeden bir kez daha olabilir miydi?? Sırt dönebilir miydi ne olduğunu söylemeyen yürekler??

Bir Abdi Amca Kahvesi'nin kırk yıl hatırı vardı oysa.."

Bir başkasının masalı gibi, bir gülümseme yine bir başkasına ait; iflah olunmayan günler, alışmaya çalışmalar; olmamış gibi davranıp kendini avutmacalar.. Camdan kediler saklayıp tahta oyuncaklara bakardık; boynumuzda cam bir kalp, hiç unutmadığımız.. Bir şey var; zaman çok acımasızlaştırıyor insanı..

Ben bir 'Düş'-tüm, dizim kanadı!

Ekim 20, 2009

Ve.. Kuzeydeydi güneş..!

Aynen bıraktığım gibi.. Yerindeydi güneş..!

Aynı sahil, aynı deniz, aynı fırtına, aynı nargile (Nargilecinin adı ezberimde artık)..

Aynı güneş..

Başka insanlar.. Başka Aslı..

"..el kadar" turna kuşuyum ben..

Ekim 14, 2009

Bir koca yıl..

Geçen yıl.. Tam da bu zamanlar.. Samsun'daydım yine..

Nasıl da zordu hayat, nasıl da bambaşkaydı.. Yarin gelmesi için dualar edilirdi, okuldan nasıl kurtulsam diye planlar yapılır ama bir türlü cesaret edilemezdi.. Yeni demek için erkendi.. 'Ne güzeldir, yollarda olmak şimdi'yi ilk kez yürekten orada söyledim..

Bir nargileci, keşke hatırlasam adını.. İki kadın yağmurun altında.. Nargile dumanı rüzgara inat dans ediyor.. Konuşulanlarsa bir yıla inat hala zihnimde kelime kelime..

Bu yıl..

Hayat yine zor.. Ama bu kez bambaşka..

Bir yıl; bu kadar mı değiştirir hayatın seyrini..

Korkuyorum, Samsun'un bu kez dönüm noktam olmasından.. Oluyorsa da yine zorlukları yok etmek için olsun..

Ekim 13, 2009

Tazelendikten sonra..

Anahtar eğitmen eğitiminde karar vermiştim bir şey olmaya (ve biliyorum hiçbir zaman istediğim ben olmayacağımı da), 'Demokrasi ve Haklarımız' eğitmen eğitiminde başlıyor dediğim duyguyu yaşadım.

Burası garip, burası özel, burası güzel, burası insan, burası aslı gibi; 'asLI' var sadece. İçinde yer aldığım çok şeyde hırsıma mani olamayıp daha çok kendimi ya da bir başkasını kırabiliyorum. Ya da vurdumduymaza bağlamayı çözüm sayabiliyorum (daha çok acıtsa da).

Ama;
Burası tüm kimliklerimden sıyrılıp asLI olabildiğim; olduğum yer. Kendimle çelişmediğim, kendime inandığım, kendime güvendiğim yer. Yaptıım işi, anlattıklarımı uygulamadan/YAŞAMADAN yapamayacağım yer.

Başına kötü şeyler gelip bir süre Demokrasi ve Haklarımız eğitimlerine ve konuya bütün olarak inanmayan, eğitimleri bırakanlar duydum, tanıdım; hep korktum bunu yaşamaktan. Sonra 'Yaşadım!' bunu. Çok ağırını-ama daha çok bağlandım, can buldum, 2 hafta üstüste eğitime gidip terapi yaptım kendime, yola başkalarını katmak güç verdi, direncimi arttırdı.

O yüzden Haksız Şehir'i, Umudun Yurttaşları'nı, Yaşayan Kütüphane'yi çok sevdim. O yüzden Mardin'de hayat buldum, bir kez daha asLI oldum.

Tahammülüm yok, inanmayıp inanıyor gibi yapanlara..

8-11 Ekim 09'da Demokrasi ve Haklarımız Tazelemesinde idik..

..kanrevandır..!

Bazen öyledir..

Alkol kullanmayı gerektirmeyen bir söz "Şimdi iki tek atmak vardı!"

Doğru mekanlardayım yanlış zamanlarda.. Doğru zamanda ise olmamam gereken yerlerde.. Iskalamaktan başka bir şey bu.. Ellerinden akıp gidivermesi gibi..

Bir defa yenildim dedikten sonra, ardarda bu kadar çoğunun geleceğini kestiremezdim!

Ekim 07, 2009

.. sessiz çığlıklar!

Çocukların sessiz çığlıkları vardır.. Ne şeker için ne de bir türlü alınamayan oyuncak için değildir o çığlıklar..

Derindir çığlıkları olan çocuklar.. Misal, babaları yoktur; misal, anneleri çalışır; misal, büyükbabalarına taparlar; misal, dayılarını özlerler; misal, erken büyümüşlerdir; misal, ıhlamur severler; misal, mutludurlar ama hakkıyla yaşamayı bilirler; misal, hayatı erken öğrenirler; misal, bir gün uzak diyarlara giderler, çok uzak; misal, bir çölün ortasında seraptırlar; misal, masalları severler, hiçbir zaman gerçek olmayacağını bildiklerinden; misal, boya kalemleri hazineleridir; misal, hayalleri vardır; misal, yüzüstü bırakılmışlardır; misal, güvensizdirler; misal, kendilerini yollara vururlar, kaybolan benlerini bulmaya; misal, mezopotamyada büyüdüklerini haykırırlar; misal, bilirler ki ayakta durmak onların can damarıdır..

Ekim 06, 2009

..alçaktan uçar Martılar,. denize yakın!

Martıyı, uçarken,
önünden de görsen arkasından da,
farketmez: hiçbir yere gitmiyordur.
ancak yanından görürsen
farkedersin,
yol aldığını...

Buralardan Gitme..

Çok su verince ölür ya çiçekler
Çok ağlarım, çürür gözlerim gidersen eğer
Ben senin gül bahçende oyunlarıyla mutlu
Ve affedilmeyi çok seven yaramaz bir çocuğum.

Sen ne güzel güldün, solmuyordun.
Hem çok seviyordun hem beni yormuyordun.
Çiçekler...
Çiçekler sevildikçe büyür.
Gitme diyorum sana gitme!
....Çiçeklerim benimle ölür.

Buralardan gitme.
Buralar gitsin, sen gitme.
Gitmek çözecekse...
Ve biri gidecekse...
Buralar gitsin, sen gitme...
Sen gitme.




"Az kaldı..!"

Ekim 01, 2009

"Ez rêbiwar im, ketim dû bayê.."

Kim bilir, kim der; "Tu bi xêr hatî.." diye..

"Haydi kalk ayağı. 40 kişi seni beklmekte; sil gözyaşlarını ve kalk ayağı.
'Diren diş ile, tırnak ile...
DİREN rüsva etme bizi'.."

Deyrülzaferan '09

Şirin Çileği Toplamaya Gittim..!

Bazen kaçıp gitmek istiyor insan..

Saçlarını iki pelük yapıp yanlardan; boşverip de koşası dere tepe, çayır çimen..

Eylül 23, 2009

Ah Masal!


"Anlatsam inanmazlar çocuk, masal derler,
Masala inanmazlar, masalı yalnızca dinlerler;
Sanki hakikati bilirmiş gibi,
Sanki hakikatin sırrına ermiş gibi.
Masala inanmayan gerçeğe inanır mı?"

(mm)

Eylül 22, 2009

Hızma!

Bir acıya denk gelirmiş kadının hızması.. O acıyı hep akılda tutarmış kadının o hızması...

Nar olsam!


"Nar ortadan ayrılıp da parçalara bölünürse, bir daha mümkünü yok yerine koyamazsın saçılan taneleri.." E.Şafak

Eylül 21, 2009

..yön

"Rüzgarı dilediğim gibi değiştiremem ama yelkenlerimi ayarlayabilirim daima varmak istediğim limana!" E.Şafak

..güneşi gördüm!


Berfin güneşe aşıktır., Ama görmemiştir hiç!

Kar'a eder isyan, güneşe boynunu eğer!

Eksik..!


Turnam gidersen mardin'e
Turnam yare selam söyle
Karlı dağların ardından
Turnam yare selam söyle

Geçer..

"Zaman okyanusta bir damladır sadece. Budur anın tanımı. Hangisinin büyük hangisinin küçük olduğunu görmek için ölçemezsin damlaları.." E.Şafak

1..2..3..

Tahterevalliye tek kişi binilmez bu biiiirrrr, sonra dengeni kaybeder düşersin bu ikiiiiiii;

Yemek zili çaldı, al sana bu da üüüüüüüüç!


Eylül 20, 2009

Korsan Piçti!

Bir yıl önce korsan aldığım kitabı okuma vakti ancak gelebilmişti. Heyecanla açtığım kapağın ardından, 17.sayfa geliyordu. İlk 16 sayfa hunharca eklenmemişti kitaba, tıpkı korsanların bir gözünün kapalı oluşu/gözü olmayışı gibi.. Neyse ki kapağı çevirdiğim yer Taksim otobüsüydü. İndiğim gibi ilk iş bir kitapçıya girip ilk 16 sayfayı okumak olacaktı fütursuzca!

Okudum..

Şimdi elimdeki kitabın sayfalarında raks ediyorum ve hayatımın en güzel, en unutamayacağım kitaplarından birinin sayfalarına çeviriyorum bitmesini hiç istemeden..

*Hediye edilen kitap korsandı. Belki de alan kişiyi anmam için her defasında, bu yolu o seçmişti.

Kitap: 'Baba ve Piç'

"Her kadın bazen babasının günahıyla zaten piçtir!" E.Şafak

(Temmuz 2009 - İstanbul / 55T Gaziosmanpaşa-Taksim)

Balzamin

"Sen el kadar kadınsındır,
Sabahlara kadar beyaz ve kirpikli.
Bazı ağaçlara kapı komşu,
Bazı çiçeklerin andırdığı.
İş bu kadarla bitse iyi;
Bir insan edinmişsindir kendine,
Bir şarkı edinmişsindir, bir umut
Güzelsindir de oldukça, çocuksundur da
Saçlarınla beraber penceredeyken
Besbelli arandığından haberli

Gemiler eskirken, deniz eskirken limanda
Sevgili.."

Eylül 09, 2009

Ankara:uzak!

Başlıyor yine gurbet..

Yine özlemek.. Yine hapsolmak..

Maketlerimden müze açarım ben de..

Ve Düş-baz'a Ankara yolu gözükür..

Ağustos 26, 2009

Kadınınsı!

Kadınınsı: "Esnaf lokantasında, telaşsız.."

Nasıl geçti bilmiyorum, neler kaldı neler gitti henüz kestiremiyorum..

Zaman..

Çok sokak gördüm, çok hayal kurdum, çok heyecanlandım, çok kızdım, çok bağırdım, çok ağladım.. Ama hepsini çok inandığım için yaptım; birlikte yaşamak derken, insan derken, farklıyız derken çok çok inandığım için yaptım.. Herkes çok inansın istedim..

Et yedim, başkasının bardağından su içtim, bilmediğim şarkılar öğrendim, bildiklerimi hep bir ağızdan söyledim..

Başladığımdan beri içtiğimden daha çok nargile içtim, ama hiç bu denli keyfetmemiştim..

Esnaf lokantasında; sakin, telaşsız..
Telaşsız dostlar edindim, bir objektiften baktığı halde dünyayı hepimizden büyük gören.. Ortak olduğumuz planlar yaptım..
Yüzü güneşten olanları bir daha tanıdım, geç kaldıklarımı..
Bir insanın geç kaldım diyerek ağladığını, bunun için bana teşekkür ettiğini gördüm.. İnanamadım..

Çocuklar her "Hello" dediğinde, durup dakikalarca konuştum onlarla.. Manavın tezgahından üzüm, kuruyemişçinin vitrininden leblebi çaldım.. Göz hakkı dedim, yürüdüm..
Tarçınlı ekmek kokladım, gönlümü alan..

Kocaman adamların dediklerime değer verdiğini gördüm.. Büyük görüp elimi sıktığını yürekten.. Kadınlar gördüm, baştan ayağı beni süzen, ama bir gıdım rahatsızlık hissetmeden.. Ah babam dedim, bir sen inanmadın bana..

Dövmeler.. Anlamını unuttukları..

Az uyudum, diken üstünde hep.. Rüyalar gördüm, umarlı umarsız..

Kendime döndüm.. Kendime baktım.. Sevdim..

Temize çektim sandım son gece.. Henüz değil dedim ardından..

Uçağın kalkışından nefret ettim.. Günlerce gazete okumadım..

Kürtçe şarkıları daha çok sever oldum, mamoste'nin bilekliğine gözüm gibi baktım, özledim yarimi, eteklerime taptım, güzel çehrelere hikayeler yazdım, korkmadım, saçlarımı hep yıkadım.. Büyülenmedim eskisi kadar, ama bütünleştim..

Eksik bıraktım, erişemedim daha uzaklara.. Mardin, uzağıma düşmese yine..

Şimdi;
Geldim.. Yeni demek için ama hiç unutmadan.. Köyleri sevdim çok..

Ağustos 23, 2009

Son 2!

Mardin'den şehre dönüşe az kala..

Şimdi hava alanında tek günlük bir Istanbul seferinden sonra, henüz gitmemişken Mardin'e geri saymaya başladım.. Özledim şehri..

Ardından "yeni" bir dönem başlıyor.. Yeniden yollar, yollar.. Ne de güzeldir..

Birikiyor, her gün başka bir yazı var ya, yazmaya takat yok, internet yok.. Hepsi çıkacak parmaklardan ama az beklemeliler..

Yar, özlenir.. Yar'dır, sevgilimdir,, keşke gelse-dir..

Ağustos 16, 2009

Ağustos 09, 2009

Ağustos 08, 2009

Ağustos 07, 2009

Mardin'de İlk Gün!

Sabah çok erken.. Meydanbaşı telaşlı.. Simitçi çocuklar ellerinde tepsileriyle yanaşan otobüslere koşuyorlar.

Yol..

Mardin.. Midyat.. Kefnaze (Çayeli) Köyü..
Bino Amca..

Yezidi.. Allah'ın enerjisi güneşin enerjisi diyor..

Beni "O" böyle yarattı.. Allah demeden yatamam, Allah demeden kalkamam..

Cennete siz gideceksiniz. Tamam, cehennem benim olsun.
İyi insan olmaktan başka bir şey yapmak istemem..
Babamın mezarı burada diye duramadım başka memlekette; bu topraklara geldim yine..
Ayrımcılık var bu ülkede; dini farklı diye, dili farklı diye, ırkı farklı diye;.. diye;.. diye;..

Erik ikram etti, şeftali, kaçak çay.. Tütün sonra..

Ben bugün yüzümü güneşe döndüm; ben bugün yüzümü barışa döndüm!

Temmuz 30, 2009

Başlar yollar..

Zağfiranborlu / Safranbolu..

Mardin.. / Merdo..

Antakya / Asi Nehri.. Reyhanlı bu kez..

Amed.. Van.. Viran Şehir..

* Yaylalar bu yaz rüya.. Bir başına gidilmezmiş yaylalara..

!Dünya benim memleket!

Temmuz 29, 2009

Susarak..

Ne kadar sıcak hava..

Biten maketler, elden geçen onca çizim kağıdı..
Kağıtlar boyanmasın diye silinen ojelerin kenarlardan sırıtması..

Şimdi ise, yollarda olma zamanı.. Kişi en iyi ne zaman tanıyabiliyor acaba kendini ya da ne zamanlar "kendi" olabiliyor..

Yaz-a-sa-ma'ma halleri var yine.. Işık olmayınca yazılmıyor..

Uzaktan..

Gözlerini kısıp bakma.. Ya da, bak gitsin..

Sonra dur, dinle içinden geliyormuş gibi bu sesi;

***

Ben sana şu kalbimi açayım
Gel sana acılarımı anlatayım

Uzun zaman yalnızlıkta inledi kalbim
Evimin direği yıkıldı yokluğunda
Borçlunum ben senin minnettarınım

Hızır'ın konuğusun sen atlısın
Rüyamda dolaşıyorsun
Gülsün sen bahar gülü kokususun
Başımda döneniyorsun

Ben sana şu bahçemi açayım
Gel sana şarkımı söyleyeyim

Aşkı sensin bütün bu zamanın
Işığım sensin karanlığında dünyanın - Ateşböcekleri gibi
Borçlunum ben senin minnettarınım

Hızır'ın konuğusun sen atlısın
Rüyamda dolaşıyorsun
Gülsün sen bahar gülü kokususun
Başımda döneniyorsun..

Temmuz 13, 2009

3 yıl sonra.. Bir haftasonu: Mardin!

3 yıl olmuş..

Değişmemiş: Taş Şehir!

Bambaşka imiş bugün Taş Şehrin ışıklarına bakan "Küçük Kadın!".. Yürümüş, 3 yıl sonra aynı yere dönmüş..

Temmuz 08, 2009

deal..

Peki şöyle yapalım;

Ben bir pamuk şeker vereyim, siz ışığı nereye sakladınız söyleyin..

Zira, tekerrür olur yoksa..

Temmuz 07, 2009

Son'dan bir önce..

Yoruldum.. Çok yoruldum..

İçimde bir şeyler kayıp gidiyor her gün, bir kez daha bir defa daha..

Yemyeşil yaylalarda saatlerce yürüyüp unutmak istiyorum herşeyi.. Gözlerimi dikip en uzağa, dalıp gitmek.. Hiçbir şey anlatmamak, konuşmamak istiyorum..

Şehrimin yollarını hayal etmek, nefesini hissetmek istiyorum..

Bir gün, bir defa olsun her şeyi dondurup Reyhanlı'da olmak sonra..

Ben çok yoruldum içime haykırmaktan her gün.. Yüzüme bakmaktan kaçıyor, koşuyorum hiç durmadan..

Benim için bir fotoğraf çek, bir uçurtma yap..Ben listemi yaparım..

İçime oturdu.. Durdu..

Küsememeler, gidememeler.. En..

Elim kolum yok oldu..

Son yaklaşıyor..

Temmuz 06, 2009

Kaç kez doğar?

Işık yandı, aydınlandı her yan.. İçi aydınlandı insanın..

Ne çok şehir var.. Rüya Şehir, Masal Şehir, Giz şehri, Işıkların Şehri(nefesi özlenen şehir ve henüz eksik kalan şehir!)

Uçurtma kanadında yaşar gibi bazen; okuduğun bir kitabı yeniden okumak ve konuşması en zor olan kişiyle, kendinle anlaşmaya çalışmak gibi..

Belki nedenli, daha çok da nedensizce paranoyaklaşmak gibi, endişelenmek gibi.. Telaşa dalmak gibi..

Oysaki sakin bir çiftlik evinde tanımışken ateşböceğinin ışığını, şimdi çok hızlı geliyor hayat; ilk gün giyilecek gömlek gibi.. Yağmur yağınca toprağın kokusu güzel gelir bizlere ya da yılda bir kez domatesin sapları tarla kokar bizlere..

Her gün uçurtma uçuran çocuklar var bu topraklarda, gönül koymak nedir bilinmeyen topraklarda.. O yüzden ismi beylik olan ve hayalleri boyu kadar büyük olan çocuklar korkmazlar yılanların yaşadığı kaleye nazır masallar anlatırken..

Dutu dalından yemeğe alışmışken şimdi pazarlarda plastik kap içinde olanları çok sever olduk.. Büyükbabalarımız simidi fırından alıp yerken, artık buzluktan çıkarıp ısıtır yer olmuş..

Gözümüzdeki hüzün hep çocuk olmaya, kendi olmaya özlemden gelirmiş.. O özlem; bok böceği olmakla, eşek sıpası olmakla ya da 'En' olmak ümidiyle hafiflerdi bazı saatler..

Değerli olmak için diğerlerinden başka olmak değildi neden, aslında diğerlerine çok benzer olup bunu etrafındaki çok az kişinin anlıyor olmasındandı başkalık..

Karanlık bir kuytuda anlaşılırdı o sevgiye muhtaç oluş, başkaları içinse bir yatakta..

Bir haber linki üzerine ne kadar geyik yapılabilir ki, ne kadar istersen aslında..

Bir dua ne kadar kalben edilirdi, Allah'a yakın olduğun günleri hatırladığın anda gerçekten o duan kalpten olurdu ve bunu sadece duayı eden anlayabilirdi.

Koyup gitmek yakışmazdı bir defa bile küsememişlere..

Her acımızda bir kez daha biz olurduk, bir adım daha büyürdük..

Bir gece bir dost sohbetinde masallarımıza konu olurdu eskiler, dünler, bugünler, yarınlar, çok uzaklar..

"Bir güneş bir hayata kaç kez doğabilir? Aydınlatır mı karanlıkları yeniden?"

Temmuz 05, 2009

Kısayken güzel oldurulan..

Evet belki kısa, belki yine göçebe ve Işık Şehri'nden biraz uzakta..

Ama;

Antakya, Reyhanlı; Safranbolu, Amasra; Yemyeşil Yaylalar; Sokakta Şenlik; Mardin..

Ben bu yaz sırtımda çantam, aklım uçurtmayla..

En güzeli bu..

"Masalın bittiği yerde yeni bir hayat başlayacak..Her hayat yeni bir masal olacak.."

Temmuz 02, 2009

A-


Bir ben vardır bende,,.

Kişi 'kendi' olmayı arar ömrü boyunca ve hep bir yerlerde başkalaştığıyla şikayetçi olandır..

Cümlelerinde ben'i anlatırken ve bunu hatta -m iyelik ekiyle de belirtirken, sever yine de bir yerlere 'Kendi' sözcüğünü iliştirmeyi..

Zaman zaman kendi kendisiyle konuşur, bu zamanlarda ilerleyen olaylar mıdır yoksa içimiz mi? Yoksa içimizin içinde yer aldığı olaylar mı bizim beraberimizde gelişir..

Bu kendilik hali "Bensiz de döner dünya unutma-m"dan başka bir hadisedir..

"Hamlet'in aynası kelimelerden yapılıyor." MM

Temmuz 01, 2009

Martı..

Keşke martı olsak..

Denize yakın uçarlar ya..

Göklerde uçsak durmadan, en hızlı, özgür..

"Martı olsam simit atar mısın bana Ali?"

Haziran 17, 2009

Uc bucak

Dünya kimin etrafında bilemiyorum,
Amma kaç bucak olduğunu her gün daha iyi öğreniyorum..

Haziran 16, 2009

Haziran 15, 2009

Daphne

Ne kadar çok koştu ta ki bacakları tutmaz olana kadar.. Sebebi ise yalnızca kendine verdiği bir sözdendi, kalbi sızladığındandı. Ömür boyu tek başına olacaktı, kaçacak; ayakları üzerinde duracaktı.

Bir gün, sözüne fütursuzca saygısız davranan biri bozmak ister onun yemini.. Kovalar, o denli gözü dönmüş ya da kalbi durmaz olmuştur.

Koşar.. Kaçar.. Koşar.. Kaçar..

Sığınır toprağa..

Kökleri derinlere inmeye başlar usulca.. Ayakları üzerinde durur 0. O günden kelli kirler temizlenir ve yapraklarıyla onurlandırılır bu toprak üzerinde yaşayan insanoğlu..

Fırt.



Haziran 13, 2009

Günlerden Bugün..

Haziran'ın Ankara'sına yağmur yağıyor..

Saat: 22:34.. (Başladığında belki 22:32'ydi)

Ankara, hiç bu kadar güzel kokmamıştı..

Nasıl bir ölüm günüydü, nasıl bir bitmişlik.. Sonunda gitmeyecekmiş hissi veren bir başağrısı bırakan: Bugün..

Başımı pencereden çıkardım, saçlarım ıslandı.. Ne de soğuk havası, bu haziranın.. Karınca olasım geldi, mis kokulu toprakta.. Yana yakıla evime, kuytuma kaçardım; çalım ata ata.. Belki yarın yeni bir kuytu yapmak zorunda kalırdım, yağmurun derbeder ettiği evimin yerine..

Islak saçlarım, üşümüş kollarım, hiç olduramadıklarım, karıncalığa özenmelerim..

Ankara'yı ben hiç böyle koklamamıştım..

***

Saat:23:36 oldu!

Gökgürlüyor, şimşek de çakıyor ardarda.. Koku hala var, derin..

Haziran 08, 2009

Ağlayınca geçer mi?!

Uzun düz saçlı bir kadındı, hikayesi başlayalı neredeyse 23 yıl olan.. 20. yaşının sonlarında vazgeçti kıvırcık saçlardan, çünkü düz saçları yakışıyordu hem sevmeye de başlamıştı..

Yenildi çok kez, hiçbirini kabul etmedi taa ki telefonda ben yenildim diye haykırana kadar.. Sonrasında geldi hep aklına tüm yenilgileri, onun hiçbir zaman 'Yenildim!' demediği..

Her yenildiğinde savruldu.. Nereye olduğunu bilmeden savruldu.. Hep başlangıçlardı onunla ilgili hatırda kalanlar, sonu hiç varmıyordu nihayete..

Don Kişot'u ilk duyduğunda herhangi bir okul sırasındaydı ve anlamamıştı, bilememişti sebebini o yel değirmenlerine karşı çıkışı.. Çok sonra, bir gün bir caddede (daha sonraları en sevdiği cadde olacaktı) yürürken gördüğü bir afişti, işte bu dedirten.. Yine yel değirmeni vardı, yine Don Kişot, gözle ilgili değişen bir şeyler olsa gerek..

Bu akşam deniz döndüm yüzümü, sanırım bir süre görmeyeceğim için daha da ışıltıyla doluydu.. Balıkçılar vardı.. İnsanlar.. Güzel şeyler.. Özleyeceğim şeyler..

(Son zamanlarda hep bu oluyor. 3.tekil şahısla başlayıp 1. tekil şahısla bitirmek)

Düşümde düşler görmedim daha.. Ama boyut meselesinde biraz daha uzmanlaşırsam o da olur (: Zamanla da alışmak gerekiyor.. Bu da mı yalan.. Öyle imiş..

Şöyle olsaydı ile başlayacak bir sürü cümle biriktirmiş olmak.. Ya geleceğin teminatı ya da gerçekten bitmişliğin..

Haziran 06, 2009

Haziran 04, 2009

Uyanınca..

"Birbirine bu kadar benzemeyen iki insan ancak bir raslantı sonucu herhangi bir bekleme salonunda bir araya gelebilecekken, neden bir kitapta buluşsunlardı ki?"

Yedi Kapılı Kırk Oda, M.Mungan, s.102



*Benziyorlardır belki, hem de çok; o kitap yazılıyordur bir yandan..

Neden?

Bir de uçurtmalarımız vardı bizim.. Beylik isimleri olan çocuklar uçururdu, 'EN' yükseklere; ipi koptu sonra..

Mayıs 24, 2009

Neresi sıla bize, neresi gurbet!

Yazları köy çocuğuyduk biz. Her gün annemizi özlerdik; büyükbabamızla sokak sokak gezmeyi, kahvehanede oturmayı severdik. Ananemiz ıspanak pişirirdi ya da semizotu bahçeden yeni toplanmışından. Dut vardı, dut olmaz şehirlerde; dalından koptuğu an yenmelidir ya hemen ondan. Her eylül dönüşünde "Büyükbaba, anane! Beni köyden biriyle evlendirin" diye ağlardık. Römork üzerinde tarlaya gitmek, tarlada düşmek ve günlerce oturamamak, köpek kovalamak ya da köpek tarafından kovalanmak, kedilere uzaktan miyav demek, ineklerin kokusundan kaçmak ama umarsızca sütünden içmek, komşu teyzenin eriklerini de göz dikmek, açık dondurmacının dondurmasına bayılmak..

'Belli bir eğlence çıkarabilme kişilerine göre'ydi oralar, gitmiyorum 4 yıldır. Özlüyorum çok, burnumda tütüyor çocukluğum, ben!

Mayıs 11, 2009

Final Jury

Beni Urfa'dan alıkoyan; 4 günü mü, sabrımı, tüm sevecenliğimi alan küpler!
Yarın da jury, ama çıkışta ağlamayacağım da sinirlenmeyeceğim de,,. :/


**Geç gelen edit:(15 Mayıs) Bu küplerden A- alıp finalde çığır açan ben:)

Mayıs 10, 2009

Gitmeler..

Gitmene az kaldı ya,.

Belli etmesem de, ne kadar dünyevi işlere bu kadar boğulsak da (fuar, maketler..) farkındayım, yaklaşıyor vakit..

Geldiğimiz günü hiç unutmadım, dün gibi.. Her taşınmamız, her bir dönemin başlangıcı, her yerden tecrit oluşumuz, bilkentin dışında bir yermiş gibi derdimiz, sevincimiz, sırrımız..

Odamız.. Sen oda arkadaşından çok öteydin, ne çok zaman olmuş birbirimiz bileli..(6 yıl, 7 yıl?) Hep diyoruz ya, aylar yıllar görüşmesek de, bir gün gelip görüştüğümüzde aynı yerden başlayabileceğiz. Dost değilsin, arkadaş değilsin,, aile gibi,.

Gidiyorsun ya,, ben bile bilmiyorum ne kadar daha burdayım, ilk yenilgimi kabul ettiğimde de sen vardın yanımda.. Gitmeye karar verdiğimde de, isyan etmemek için direndiğimdei güldüğümüzde, ağladığımızda, delirdiğimizde..

İlk hafta, galiba 2.gün, çimlerde, ağacın gölgesinde konuştuklarımız 4 yıl boyunca hiç gitmedi kulaklarımdan, belki de o yüzden kaldım ve uzunca bir süre kalacağım. Gitme demek geliyor içimde, ama ben gidiyormuşum gibi mutluyum, gururluyum da sinsice:) Bir defa bile isyan etmeden, sabırla, adım adım ilerleyişine hayranım..

Bugün dedin ya, bu odayı seviyorum diye.. Günlerdir kaçtığım şeyden kaçamadım o an, çok yaklaştı, ne yaparım, kime anlatırım bilmiyorum inan, düşünmekten korkuyorum.. Unutmaktan, yabancı olmaktan.. Ne kadar alışmışım seninle yaşamaya.. Bir daha galiba olmaz böylesi, belki arada bir gece, bazen bir yemek, nargile.. Seni artık bornozunla, pijamanla, uyurken görmek gibi değil pek:)

Neyseki şehrimiz bir, Cihangir var, delicesini gezmek var yine gelecekte..

Yıllar önce tahmin etmezdim seni ağlarken göreceğimi, seni dinleyeceğimi, aşkını, inancını, dirayetini,, hep hatırlattın bana şükretmeyi varlığınla, en uzaklaştım dediğim zamanlarda bile aklıma getirdi senin seccaden kalbimdekileri..

Anneme bile anlatmadım belki bu kadar içimde olanı, kimseye, kimselere,,. Aşkları hep sen gördün, bildin,. 4 yıl, dile kolay.. Ne çok sır sakla sen de :)

Ölmek istediğimi de sana söyledim, sövmek istediğimi de..

Çok az kaldı, yaklaştıkça vakit, içimdeki daha bir büyüyor, ağırlaşıyor.

İlk gün gibi, geldiğimiz gün gibi uğurlayayım seni.. Telaşla, heyecanla..

Vardın iyiki, hep de olacaksın, bugüne kadar gelip gidenleri çok gördüm ya, hiç bu kadar emin olmadım birinin bu denli kalacak olmasından..

(O gün gelene kadar, eşyalarını toplayıp da seni uğurlama anı gelene kadar konuşmayalım bu konuyu hiç,.. Oku, o güne kadar deme bir şeycik, olur mu?)

En İyi Arkadaşı Özlersek,,.