Netamiye'yi gördüm rüyamda, belki de gerçek gitmek buydu. Hâlâ ağlıyorum kaçak köşelerde, pusuya koşuyorum kimse görmesin diye..
Hasan Ocak'ı gördüm, bir de sen olduğunu sandığım birini.. İkiniz de 30'unuzdaydınız.
"30 yaşındasın, aynı yaş; sana da kıyacaklar!" diyemedim. Nikbin ve bedbinim; gördüm ama söyleyemedim. Affet.
Hrant'ı gördüm, henüz kalleşler vurmamıştı onu arkadasından.. Lanet 301 davasından çıkarken; diyemedim, "Vuracaklar ahparig, kıyacaklar.."
Annemi gördüm, yüreğimin sızısı; tüm acılarına yenilmiş, kendini işkenceyle öldürmeye çalışıyordu..
Göğsümdeki ağırlık artıyor giderek.. Enseme bir topuz kondurdum, 30'larımdaymışım gibi; halbuki daha yolun yarısı 25'e erememişken.
Hasan'ın Hrant'ın ne demek istediğini arar dururum, rüyanın sırrına eremedikçe artacak her gün göğsümdeki ağır ağrı..
*güvercinmiş, güzelmiş. / uyusam geçer diyorsun ya, yalan o..
Gidelim Netamiye'den, yakıp da gidelim; zihnimizden, kalbimizden.
"Rüyanın faili, meçhulu, tanığı kimdir" derken 11 Ekim'de 'denk geldiğim' o işaret:
..benziyordur gülüşler,,
Düş ile Hasan’a Yazılmış Cüz’dür
“Hasan Ocak’ın yaşadıklarımdan ömür yapan gülüşüne ve emeğine saygıyla…”
Onun, öpmelere kıyamadığımız o boynuna paslı bir tel dokundu…
Hasan’ı arıyoruz!
en çok kalbimizde senin kalbinde hırpalanan feci renklerinde aşkın defalarca kaybolarak yüzlerce klam koyarak aksine aynadaki dudaklarımızın
arıyoruz Hasan’ı
ki sen gülüşünü örterken dalında bir erik çiçeği rüzgârdadır
“damarlarımız bağlı damarlarınıza yaralarınızdan”
“damarlarımız bağlı damarlarınıza yaralarınızdan”
kayıtlarda korkunç bir hükümdarlıktır –duralım soluk alalım önce-
anlamaktan daha zor anlaşılmak
anlamaktan daha zor anlaşılmak
ah bir dudak bükülüşüne benziyor ince saz makamı
doldururken tende açık kalan o imlayı
tuz desem yetiyor su dökülüyor testisinden
bir giysim yok kendimi açıklayacak
pirim nerede açıldıysa yara orada kapanacak
doldururken tende açık kalan o imlayı
tuz desem yetiyor su dökülüyor testisinden
bir giysim yok kendimi açıklayacak
pirim nerede açıldıysa yara orada kapanacak
seni arıyoruz korkuncuz darmadağın yataklarda kokunda kayboluyoruz
arıyoruz Hasan’ı kimi görsek benzetiyoruz
benziyoruz… dokunduğumuz çocukların tümü mahcup
arıyoruz Hasan’ı kimi görsek benzetiyoruz
benziyoruz… dokunduğumuz çocukların tümü mahcup
seni ararken kendinden gidiyor her şey karşılaşıyoruz seninleyani geceye düşmüş pusulasız çarparsız kayalalıklarına hayat denen
orman yangınında mısın bir cemre düşmüş tutar mısın
ben uzun bir kelimenin ortasında dinleniyorum
bozdurduğum dilden geriye bir çığlık kaldı
orman yangınında mısın bir cemre düşmüş tutar mısın
ben uzun bir kelimenin ortasında dinleniyorum
bozdurduğum dilden geriye bir çığlık kaldı
“Hasan’ı arıyoruz” biz
Hasan bizi arıyor
Seri üretim bin suret içinde
kıymetini bilerek acının da kısa süren sevinç nöbetlerinin de
belki ufkuma gerili gökyüzü azalmaktadır
belki azalan benim kayda düşen fotoğraflardan
beni arıyor kalbimin karakollarından soruyor beni elinde yırtık bir fotoğrafım
bir daha durulmuyor o akşamlarda gülümseyerek
adını sıkıca tutuyorum
Hasan’ı arıyoruz
kıymetini bilerek acının da kısa süren sevinç nöbetlerinin de
belki ufkuma gerili gökyüzü azalmaktadır
belki azalan benim kayda düşen fotoğraflardan
beni arıyor kalbimin karakollarından soruyor beni elinde yırtık bir fotoğrafım
bir daha durulmuyor o akşamlarda gülümseyerek
adını sıkıca tutuyorum
Hasan’ı arıyoruz
ama
o bizi buluyor her defasında
// Evren Barış Yavuz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder