Tarlabaşı'ndaydım bugün.. Yıllardır beklemiştim gitmeyi, yeni bir oyunu öğrenen çocuk heyecanıyla adım attım sokaklarına.
Semt pazarı kavramı hala var ya, ne mutluyum; yine çocukluğuma ait olan başka bir heyecan. Tarlabaşında pazar gezdim, kırmızı deri çantama aldırmadan.
Esnafa selam verdim, ne de olsa mahallenin sahibi onlardır. Şimdilik fotoğraf çekmedim, bir dahakine ertelenenlerden oldu bu da.
Ardından kiliseye girdim. Kilisedeki amcaların bile oranın kilise olduğunu unuttuğu bir "yer".. Bir daha gelmek üzere ayrıldım, ama mum yakmayacaktım.
Çok sıcak bir gün.. Kırmızı çiçekli eşarp boynumda.. Galatasaray,..
Hazzo Pulo.. Güzel yer.. Hem bileklikçiler var, hem çay, hem küçücük tabureler..
Tarlabaşı'nı ne zaman bu kadar sevdim hatırlamıyorum.. Yıllar önce ilk kez Ağır Roman'ı izlediğimde de çok seviyordum orayı.. 435345345435346. kez izlediğimde kendimi oraya taparken buldum da gidecek cesareti bulamadım kendimde..
Evden eve asılı çamaşırlar.. Komşuların "barış" içinde yaşamalarını sürdürebilir kılan araç: Çamaşır ipi. Komşuya kızılıp kesilirse kendi ipinden olacak olan kişi: Komşunun diğer yanı..
Kendiliği var ya Tarlabaşı'nın, ondan mı bu sevgi..
Buldum! Deli yanım: Tarlabaşı!
(Eylül 2008)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder