pusu kurmak istediğimden değil kuytuyu çok sevdiğimden ileri gelmekte bu vaziyet..
valizle olan ilişkim de uzun süreli değil ama; gitmek bir kez, dönmek de bir kez olduğundan ikisi arasında alınan mesafede sık sık sevişeyazarken bulurum kendimi valizlerle.. her zaman hazırlanacak bir çanta, 'aman ha unutulmayacaklar'ın olduğu bir de listeniz olur.. şampuan mesela, akmasın diye poşetle muhafaza edilir kendisi, zira akışkandır... havlular ve çarşaflar genelde sevilmez, tek parça olup da bu kadar 'ben'ci olan onlar vardır bir tek.. valizde her eşyaya tahsis edilen yerden mutlaka fazla fazla alandır onlar..
sıkça kırılır tekerlekli valizlerin tekerlekleri, o heybetli yük altında.. kimi zaman aştiye giden metronun merdivenlerinde; kimi zaman da yurdun 'en' üst kat merdivenlerinden, biteviye taklalar atarak, çok da aheste olmayan hareketlerle süzülmez, adeta intihara teşebbüs eder.. sonrasında ise kırılan tekerlektir, sadece tekerlek; üstelik biri kırılırken diğerini de öksüz bırakır gitmek-dönmek yolculuğunda..
sadece valiz de değildir başa dert olan, valiz ailesine mensup daha ufak olanlar vardır.. sırt çantası bulunur illaki, bir de dizüstü çantası vardır ki, en az valiz kadar derdi bol olandır.. dizüstü çantasının, sadece dizüstü için olduğu yazmadığından kullanım kılavuzunda; içine birçok kitap (ki okul dönemiyse ders kitabıdır bunlar ve kütükle eşdeğerdir), mp3 çalar, cüzdan, etiform paketi (her firma light ürün vermiyor, insan acıkıyor 6 saatlik yolculukta), telefon, sanki priz varmış gibi dizüstünün dizüstünden ağır, artık onsuz çalışamayan (çünkü şarj edilebilirliğini kaybetmiş bir pili var) kütlecik... çoğu kez de kopar dizüstü çantasının omuzda durmasına yardımcı olan parçacığı.. 3 kez otobüse koştururken koptu, çalınıyor sandım panik oldum; oradan biliyorum...
yolculuk konusuna girmek, kuytuyu çıkılmaz hale getirir. Hele bir de aşti mevzusu var akıllara ziyan... O yüzden başka bir zamana erteleyelim onu...
Gitmek-dönmek yolculuğunda kişi hassas oluyor abartı derecesinde.. Ot'a/bok'a fazlaca bir alınganlık durumu söz konusu kaçınılmaz olarak ve hatta eşi dostu kaçıran boyuttan :) cımbızla olan bağlarınızı bile sıkı tutmaya çalışıyorsunuz. Bir örnek en basitinden; cımbızı kaybolmuş, başka cımbızla kaş alamazmış, kökten çıkarmaz koparırmış kaşı tanımadığı cımbız.. sonuç: koca yaz bulunamayan cımbızın yası, şekli bozulan kaş. şaşılası ki, her hangi bir valiz operasyonunda cımbızı olması gerektiği yere değil de başka bir minicik el çantasına konmuş bulmak, mutluluk içinde şekli bozuk kaşlara veda etmek... cımbız işte, alınganlığın kıl-tüy boyutuna varırcasına çığrından çıkması..
hiç bir zaman da yiğitliğe toz kondurmamış, aşti'ye birilerinin gelip valizlerimi taşımasına izin vermemişimdir, bu nedenledir ki, ankaralı taksicilerin dilini çok iyi konuşabilirim.
hani şimdi giderayak nedir bu manadan yoksun serzeniş ?! herhalde gidiyor olmanın alınganlığından sebeplenmekte..
cidden ama pusu kurmak istediğimden değil; kuytuyu sevdim, kalasım var.. istiklal'de her akşam tur atasım, 'eve gidiyorum' un dolaylı tümlecinin hep 'ev' olarak 'kalsa ya!' isteğim var.. yok canım, boğazımda yumruk mu var, düğümcüklendi mi?! alakası yok, külliyen yalan! kuytuyu sevdim dedim ya sadece, gereksiz çıkarımlarda bulunulmasın lütfen, rica ediyorum (hıh) !
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder