Eylül 07, 2012

Kuytuyu Terk Etmek


Kadınım… kovulduğumuz serin kuytulardan uçuşan sorulardır kalan
yorgunsan, uzatamam ellerimi, açsan besleyemem
sanki soluk alıyormuşum, hiç olmamışım gibi
dönüşsüz yollarda unuttuğum için seni…

(Eren AYSAN, Terk Edilmiş Kuytu)

Fotoğraf: Ağustos 2010 @ Mardin by Stasia

Eylül 06, 2012

..rüyam Netamiye'de geçiyordu!


Netamiye'yi gördüm rüyamda, belki de gerçek gitmek buydu. Hâlâ ağlıyorum kaçak köşelerde, pusuya koşuyorum kimse görmesin diye..

Hasan Ocak'ı gördüm, bir de sen olduğunu sandığım birini.. İkiniz de 30'unuzdaydınız.

"30 yaşındasın, aynı yaş; sana da kıyacaklar!" diyemedim. Nikbin ve bedbinim; gördüm ama söyleyemedim. Affet.

Hrant'ı gördüm, henüz kalleşler vurmamıştı onu arkadasından.. Lanet 301 davasından çıkarken; diyemedim, "Vuracaklar ahparig, kıyacaklar.."

Annemi gördüm, yüreğimin sızısı; tüm acılarına yenilmiş, kendini işkenceyle öldürmeye çalışıyordu..


Göğsümdeki ağırlık artıyor giderek.. Enseme bir topuz kondurdum, 30'larımdaymışım gibi; halbuki daha yolun yarısı 25'e erememişken.

Hasan'ın Hrant'ın ne demek istediğini arar dururum, rüyanın sırrına eremedikçe artacak her gün göğsümdeki ağır ağrı..

*güvercinmiş, güzelmiş. / uyusam geçer diyorsun ya, yalan o..

Gidelim Netamiye'den, yakıp da gidelim; zihnimizden, kalbimizden.


"Rüyanın faili, meçhulu, tanığı kimdir" derken 11 Ekim'de 'denk geldiğim' o işaret:

..benziyordur gülüşler,,







Düş ile Hasan’a Yazılmış Cüz’dür

“Hasan Ocak’ın yaşadıklarımdan ömür yapan gülüşüne ve emeğine saygıyla…”
Onun, öpmelere kıyamadığımız o boynuna paslı bir tel dokundu…
Hasan’ı arıyoruz!
en çok kalbimizde senin kalbinde hırpalanan feci renklerinde aşkın defalarca kaybolarak yüzlerce klam koyarak aksine aynadaki dudaklarımızın
arıyoruz Hasan’ı
ki sen gülüşünü örterken dalında bir erik çiçeği rüzgârdadır
“damarlarımız bağlı damarlarınıza yaralarınızdan”
kayıtlarda korkunç bir hükümdarlıktır –duralım soluk alalım önce-
anlamaktan daha zor anlaşılmak
ah bir dudak bükülüşüne benziyor ince saz makamı
doldururken tende açık kalan o imlayı
tuz desem yetiyor su dökülüyor testisinden
bir giysim yok kendimi açıklayacak
pirim nerede açıldıysa yara orada kapanacak
seni arıyoruz korkuncuz darmadağın yataklarda kokunda kayboluyoruz
arıyoruz Hasan’ı kimi görsek benzetiyoruz
benziyoruz… dokunduğumuz çocukların tümü mahcup
seni ararken kendinden gidiyor her şey karşılaşıyoruz seninleyani geceye düşmüş pusulasız çarparsız kayalalıklarına hayat denen
orman yangınında mısın bir cemre düşmüş tutar mısın
ben uzun bir kelimenin ortasında dinleniyorum
bozdurduğum dilden geriye bir çığlık kaldı
“Hasan’ı arıyoruz” biz
Hasan bizi arıyor
Seri üretim bin suret içinde
kıymetini bilerek acının da kısa süren sevinç nöbetlerinin de
belki ufkuma gerili gökyüzü azalmaktadır
belki azalan benim kayda düşen fotoğraflardan
beni arıyor kalbimin karakollarından soruyor beni elinde yırtık bir fotoğrafım
bir daha durulmuyor o akşamlarda gülümseyerek
adını sıkıca tutuyorum
Hasan’ı arıyoruz
ama
o bizi buluyor her defasında
// Evren Barış Yavuz

Şubat 23, 2012

Bulutlar üzerimize yağdı; biz rakı içtik..


"Harika kar yağıyor şu an, sanki bulutlar üzerime yağıyor gibi.. Kaçırmaktasın.."
14.01.2012 Galatasaray


Masa da masaymış ha / Edip Cansever

Adam yaşama sevinci içinde
Masaya anahtarlarını koydu
Bakır kâseye çiçekleri koydu
Sütünü yumurtasını koydu
Pencereden gelen ışığı koydu
Bisiklet sesini çıkrık sesini
Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
Adam masaya
Aklında olup bitenleri koydu
Ne yapmak istiyordu hayatta
İşte onu koydu
Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
Adam masaya onları da koydu
Üç kere üç dokuz ederdi
Adam koydu masaya dokuzu
Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
Uzandı masaya sonsuzu koydu
Bir bira içmek istiyordu kaç gündür
Masaya biranın dökülüşünü koydu
Uykusunu koydu uyanıklığını koydu
Tokluğunu açlığını koydu

Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu kadar yüke
Bir iki sallandı durdu
Adam ha babam koyuyordu.

@Umut Ocakbaşı / 30.01.2012

Şubat 16, 2012

İnsan bazen, tam da çok sevdiğini söyleyecekken; gidiyor-muş.


Ve insan.. Günlerdir kaçarken düşünmekten; bir sürü hayat gailesi, devlet badiresi canını yakmışken, bir de o gelmesin başıma diyor..

Sonra uyku tutmuyor, bir sürü saçma şey yapıyor yurtta tek başına.. Aklına yine gelmiyor hiç..



Sonra 4.15 oluyor saat, az daha dayansam güneş doğacak..

Ve bir adam.. Bir fotoğraf.. / ..sigarasını içiyor, dumanlar yüzünden kaçıyor; yüzü o kadar güzel ki, sadece o duruyor. Sakalları, saçları; beyazlara buyur etmiş çoktandır.. Eli, elleri; yüzüğü sonra, ilk gece durmadan anlattığı.

Bileziğim?! -takmıyorum ben onu artık.

Sahi, doğar mı güneş?!

Çok özlemişim, çok; cumadan (-dersten sonra işim var-) beri sustuklarım illaki ağlamak mı olmalıydı bu gece..

Yine;
..mağusa limanı çalıyor; ve ben sahiden, son defa çok seviyorum..

Şubat 06, 2012

Bazı günler;


..gitmek daha da zorlaşıyor.
/yeni hikayeler; hızla gelip hızla gidenler/ - bazı yalanlar güzel bazı gerçekler acı bazı rüyalarsa kısaymış. -hem gökten de üç elma düşmüş,,

Eylül 05, 2011

Upuzun Sus.


Şiirci'den yazıyorum sana.

Adını bile bilmiyorum oysa. Hem bilsem ne farkeder diyorum, susuyorum sonra.. Uzun bir sessizlik; ebedi bir sus, soluğu uzun.

Halbuki susmasam neler anlatacağım sana. Derin bir nefes alıp upuzun bir soluk verme süresinde özlemenin neye denk geldiğini diyeceğim evvela.

Tek bir şey bulamayacağım illaki, durduramayacağım içimin anlattığını. Halbuki bir nefeslik süre; amma aptalım.

Eğer susmasaydım şunu derdim: "Seviyorum seni, özledim A."

*3 şarkı, 1 aşk gizli burada.

(Şiirci, Süslü Saksı Sokak, Beyoğlu; 3eylül2011)





(Fotoğraflar:İcadiye Caddesi, Kuzguncuk; Temmuz2011 by Aslı.)

Ağustos 30, 2011

Zira mevsim sonbahar oldu; dost olmak için gecikmeden..



Maksat dostluğumuz sürsün, namımız yürüsün diye. Hem dost olabilirsek koyun yoğurdu bile koyardık sofraya..

@Leyla Teras - yaz 2011 

Ağustos 25, 2011

Khaghaghoutyoun, Aşıti, Pace, Paix, Paz, Haşıtiye, Eirene, Barış

Bu kadar uzağımıza itmek neden?

Bu kadar umutsuzluğa gark olmak?

Ayağı toprağa değen çocuklar vardı, şimdi toprağın altındalar; bizse gökyüzü soluyoruz umarsızca..

Çay içerken ülkenin ahvaline dertleniyoruz, kitaplar okuyoruz da bir türlü sokağa dökemiyoruz sayfalarını..

Savaşın bitmediği bu topraklarda barış senaryoları sadece yenmek ve öldürmekle yapılabiliyor.

Ben utanıyorum, ya siz?!

Oysa;

Pavese şöyle diyor;


"Savaş birgün biterse kendimize şunu sormalıyız: Peki ya ölüleri ne yapacağız, neden öldüler?"

Ağustos 20, 2011

Kez gı sirem.

* Burası Vakıflı Köyü. İnsanlar Ermenice konuşuyor. Ne dediklerini bilmiyorum, ama anlıyorum. Bir ezgi gibi kulağımdan yüreğime dokunuyor, değiyor. / Siz kendinizi güvende hissettiniz mi? Peki barış? -Ben burada çok huzurluyum. Onca zamandır hasret olduğum huzuru şimdi yakınımda duyuyorum. / Burada çocuklar toprağa basıyor, burada çocuklar 2 dilli hayatı yadırgamıyor. -Bense bilmediğim tüm dilleri ayakları toprağa değen çocuğun gözlerine emanet ettim. / Burada yaşlı amcaların elleri çocukların yüzlerine değiyor, ezgiler herkesi öpüyor.



*Çiçek dürbünü. Hatırlıyorum. Onun tüm renkleri bilmediğim ama anladığım bir dile denk düşüyor şimdi.

12 Ağustos 2011 @Vakıflı Köyü Kahvesi

Fotoğraf: 12ağustos2011/Vakıflı Köyü-Panos Çapar, fülüdü ve Furkan. by Aslı Kırbaş

Ağustos 02, 2011

Hem Kardeşiz Hem Kadın!

Nefes almanın, kadın olmanın zul geldigi gün de olurmuş..

Beyler dışarı! Baba olanınız da, abi olanınız da, dayı, arkadaş, sevgili olanınız da hep en uzağa düşmeyi seçti. Bugün gitme, aldatma sırası bizim.

"Bizim bu gözlerimiz bazen, bakınız hiç ağlamadan, tam orta yerinden çatlar. Sır gibi, yol yol açılır içi. Çoğu kez de aptalca bir cümle, dangalak bir harekettir nedeni. İçine bütün denizler üşüştüğünde, kimse görmesin diye güçsüz düştüğünü, yutkunup bir okyanus yutmayı bile beceren bu gözler, bir kere orta yerinden çatladı mı, artık kendi kendini tamir etmeyi beceremezler beyler. Bizim bu gözlerimiz bazen sessizce gidiverirler. Özlenip özlenmeyeceklerini bile hesap etmeye gönül eğmezler. Bizim bu gözler nereye baksalar, sır gibi çatladığı için retinaları aptalca bir cümleyle, nereye baksalar artık baktıkça uçuruma dönüşen bir çatlak görürler." (Ece Temelkuran)

-Sizse o uçuruma bırakın atlayacak, düşecek kadar bile yürekli değilsiniz beyler!

Kadın kadına / Kardeş kardeşe..


Temmuz 24, 2011

tel tel anane örgüsü,,
... //yılların örgüsü..

24temmuz2011

"ahlat ahların ağacıydı,
yaşlanmaya başlayanların,
itiraf edilememiş aşkların,
evde kalmış kızların." dm

Temmuz 11, 2011

Ermenice Öğreniyorum Part (nihayet) II

Sonunda daha büyük bir adımla Ermenice öğrenme yolundayım :)
Bin yaşa, bin teşekkür Nora!

Böyle başladı; böyle durakladı..

Heyecanlı; pek güzel olacak..





... գիշեր բարի / Kisher pari :)




Temmuz 03, 2011

O gün,,

Ben o günü hatırlıyorum, tam da bu anda telefonuma gelen mesajı da..

Anmak, anmaya anı katmak..


19 Ocak 2011

*Çaybahçesine gidiyorum.

Temmuz 02, 2011

Ananem/Oğul/Torun

Ananemin 6 yıldır vapura binmediğini ve 6 yıl önce de yine benimle bindiğini öğrendim bugün.

Gezmelere gitmeyi çok sevmesine rağmen ağrıları ve nefesinin arada yetmemesi yüzünden zor bela ikna ediyorum dışarı çıkmaya. Sanırım 6 yıldır bu zor bela girişimini pek yapmıyorum.

Vapur mevzusu üzerine hiç geciktirmeden Eminönü'ne adım attığımız an Kadıköy vapuruna bindik, Kadıköy'de çayımızı içtik; Haydarpaşa'yı arkamıza alıp fotoğraf çektik. Eminönü'ne geri dönmek için yeniden vapura bindiğimizde vapur fotoğraflarımızı eksik etmedik.

Sonrası, nefesimiz yettiğince Mısır Çarşısı yürüyüşü ve büyük tutku balık-ekmek :)

Günün en kısa, en net hali bu; lakin ananeme denizi her arka plan yapışımda diyecek sözüm olmuyor. Yüzümü fotoğraf makinasının ardına gizliyorum sadece.

Gelecek yaz 20 yılı bulacak olan dayımın (yani ananemin biricik oğlunun) gidişinden sonra hepimizde eksik bir yan kalıverdi dayımdan yadigar. Annemde, teyzemlerde, büyükbabamda, onu hiç görmemiş kuzenlerimde..

Ama en konuşamadığım hep ananeminki oldu, en tarifleyemediğim, en dokunmaktan korktuğum;

Yıllarca çektiği bacaklarının ağrısı ve son dönem peyda olan nefesinin yetmeyiverişi dışında ananemin acıya dayanıklılığına hep şaşmışımdır. Mutfaktan gelip de televizyonun karşısına oturur, elleri kan; meğer elini kesmiş de hiç hissetmemiş. Bir bakıyoruz; kolunda, bacağında bir morluk; "Kim bilir nereye çarpmışım" der.

Duymuyor acıyı, hissetmiyor sanki. Ya da gerçekten 20 yıldır taşıdığı o acı, ananemin tüm hislerini, tüm sinirlerini oyun dışı bırakmış. Hayatta kalma nedeni 3 kızı, 4 torunu, hayat arkadaşı olmuş. Kendinden geçmiş olması, oğlunun göçmesine denk düşmüş..

Ağlamaz ananem, ne zamanki içinde oğul geçen bir şarkı duyar hiçbirimizin olmadığı bir odaya çekiliverir.

Biz bugün ananemle dayımı/oğlunu bizden alan denize kah sırtımızı yaslayıp sohbet ettik, kah yüzümü dönüp dilimiz lal dayımı konuştuk.


Çayımızı içtik..

Utanıp yüzümüzü gizledik..

Şen güldük :)




Denize sırtımızı yasladık..

Vapuru sevdik..

Yorulduk, nefesimizi dengeledik :)

Mutlu son: Balık - Ekmek :)

Haziran 25, 2011

Haziran 19, 2011

O kadar 'Taşralı'yız ki!

Emek borcum, gönül borcum vardı..
Taşra, iliklere kadar.

Mardin'e götürür yol, yakınlarda.

O kadar taşralıyız ki! Istanbul'da şehirli olmaktan korkuyorum.. Gel! / Merak etme ve o ruhu taşıyacağız bu köhne şehirlerin insanına, taşına, toprağına ;) Biz çoo..k insan, çoo..k kadınız bu gece..(...) pek hoş olduk, pek güzel, pek kardeş olduk, senin için de tütünümüzü sardık soğuktan çatlayan taşralı ellerimizle, ovaya doğru tüttürdük barış türkülerimizle.. Gelmeni diledim..

16 Ocak 2011 00:51 | Mardin 

Haziran 14, 2011

Orada Hayat Var!

Tüm yıl hemhal olduk orayla; insanıyla, taşıyla toprağıyla, çayıyla şekeriyle..


Bir itiraz dili olarak fotoğraf..



  • ‘Orada Hayat Var’

  • TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Dikmen Barınma Bürosu ve Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği (AFSAD) tarafından hazırlanan ve Dikmen Vadisi halkının kentsel dönüşüme karşı verdiği mücadeleyi yansıtan “Orada Hayat Var” isimli fotoğraf sergisi Sakarya Caddesi’nde açıldı.

    Serginin açılışına Dikmen halkının yanı sıra fotoğraf sanatçıları katıldı. Açılışta konuşan AFSAD Eğitmeni Mehmet Özer, Dikmen Vadisi halkının yoktan var ettikleri evlerinin başlarına yıkılmak istenmesine karşı mücadele verdiklerini belirterek, hazırladıkları projenin 8 ay sürdüğünü, kendilerinin projelerinin sona erdiğini ancak vadi halkının mücadelesinin devam ettiğini kaydetti. Özer’in konuşmasının ardından Dikmen Barınma Hakkı Bürosu adına konuşan Tarık Çalışkan ise 6 yıldır kentsel dönüşüme karşı mücadele ettiklerini, mücadelelerinin yılmadan devam edeceğini kaydetti.

    Çalışmaya fotoğrafları ile katılan Nail Yollu ise, projenin başladığı ilk günden bittiği güne kadar vadi halkının yanında olduklarının onların düğünlerine, acı günlerine ve komün yaşamlarına dahil olduklarını belirterek, “Fotoğraflarımız ile onların yaşamlarını yansıtmaya çalıştık. Fotoğraflarımız ile devletin insanların barınma hakkını nasıl yok etmeye çalıştığını gözler önüne sermeye çalıştık” dedi. Halkın merakla yoğun ilgi gösterdiği sergi yarın saat 18.00’e kadar Sakarya Caddesi’nde açık olacak. (ANKARA) / evrensel.net / 13 Haziran 2011





Kentsel Dönüşüm Projesi ile birlikte evlerinin yıkılmasına karşı 6 yıldır direnen Dikmen Vadisi halkının mücadelesi ve yaşamları fotoğraf kareleriyle ölümsüzleşti

Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği (AFSAD) Toplumcu Gerçekçi Belgesel Fotoğraf Atölyesi, Mimarlar Odası ve Dikmen Vadisi Barınma Hakkı Bürosu, Vadi halkının altı yıldan bu yana verdiği mücadeleyi yaşamları fotoğraflarla anlattığı çalışmasını sonlandırdı ve fotoğraflar Sakarya Meydanı’nda sergilendi. “Orada Hayat Var” sloganıyla hazırlanan belgesel fotoğraf çalışması, 8 ay süren kolektif bir çalışmanın ürünü olarak ortaya çıktı.

Sermayenin gözünü diktiği kent politikalarına karşı hayatı savunan ve kamusallığı yeniden yaratma iddiasında olan Vadi halkı, seçimlerden sonra bölgenin gündeminde olacak Kentsel Dönüşüm Projesi’ne karşı direnmeye devam edecek. AFSAD ve Mimarlar Odası tüm bu süreçlerde Vadi halkının yanında olmaya devam edeceklerini belirtiyorlar.

Sendika.Org /13 Haziran 2011 /


*****
*****

Ütopyalar Bir Islık Uzağımızda,,

Her coğrafyanın kendine has bir dili vardır, kendine has kokusu, kucaklama şekli, sevişi, sahiplenişi. Ve kendine has bir hikayesi vardır, onu o yapan, vareden. Yaşadığımız topraklarda da her diyar kendi dilini söyler hala gözlerine dünyevi gözlükleri takmamış olanlara.

Dikmen Vadisi de bu kendine has topraklardan biri, kendine özgü üslubuyla direniş inancı, kenetlenme örneği ve yılmamanın hikayesi..

Bilinmeyen dillerin sessiz sanılan lakin haykıran ıslığında konuşur Dikmen Vadisi. Bilmediğinizi sandığınız bir dilde gidip kendinizi güvenin kucağında bulursunuz.

Toplumsal hafızayı imha etmeyi isteyen iktidar karşısında, bu toprakların tüm acılarını, tüm faili meçhul fakat malum cinayetlerini, tüm seslerini söyler size. Toplumsal hafızamızın yeni acılarının unutulmasına izin vermeyen sesleri.

Bu ülkede yaşamak, yıllarca politikleştirilmiştir. İnsan naifliğinden her daim alaşağı edilip insanı sonlara dahi koymayan bir algıyla hareket edilmiştir. Bugün bastığımız taş, kokladığımız hava da satılır oldu ki bir gece dozerlerle ellerimizden alınan evlerimizi unutalım diye.

Fakat Dikmen Vadisi her daim toplumsal hafızasını diri tutarak devam etti yoluna ve bizim hafızalarımızı da tazeleyerek.

Vadi kucaklar sizi; kah hoş geldin heyecanıyla, kah çocukların heyecanlı bekleyişiyle, kah 4 duvarı çok görülmüş sıcacık evleriyle..

Ve ütopyalar hala güzeldir, siz bilmeden bir yerlerde yaşanıyordur. Orada yaşam var, insanlar orada.. Ve hala, tüm muktedir güçlere karşı direnmeye devam ediyor. Onların bu onurla mücadelesi karşısında saygıyla eğiliyorum..

Aslı Kırbaş

Haziran 09, 2011

Çiçek dürbünü.


*böyle, sekizgen hani, renkli rengarenk.. Heh ondan çiçek dürbünü, kaleydoskop..

/ gançum em ari ari..

Haziran 02, 2011

Büyükbabam da "Olur" dedi!

Bu yazıyı birkaç saat önce okumuştum;

İzlediğimiz dizide adam takside ön koltuğa oturdu;
Annem: "Hiç anlamam erkekler neden ön koltuğa oturur ki" dedi.
Ben de yazıdakini anlattım.
Büyükbabam: "Doğru" dedi. Hak verdi!

Bazıları güzel oluyor,,

Asmalımescit'ten geçtim bugün;
Çok güzel kadınlar çok güzel erkeklerle oturuyordu.
Çok güzel bazı erkeklerse tek başına rakı içiyordu.

Bazı çok güzel kadınlar oturdukları masadan sıkılmış, masada oturmayanları izliyordu, gayri ihtiyari..
Bazı çok güzel erkekler karşılarındaki bazı çok güzel kadınlara yalan söylüyordu ve bunu sadece masada oturmayanlar görebiliyordu.

***
Simsiyah saçlarına hafif beyazlar düşmüş çok güzel bir kadın, uzun boylu olduğu belli çok güzel bir erkeğe heyecanla birşey anlatıyordu. Çok güzel erkek hayranlıkla onu izliyordu ve masada çok güzel bir şarap şişesi onlara eşlik ediyordu. Kadının uzun ince parmakları, uzun ince güzel kollarıyla martı gibi boşlukta uçuyordu. (13mayıs2011)


Mayıs 30, 2011

Surp Gregos Kilisesi, Diyarbakır

"İşinin üstüne adını koymak, sorumluluğunun bilincinde olmak demektir bir bakıma..."
Cengiz Bektaş

Surp Gregos Kilisesi,, Diyarbakır'da..

Ne yazıkki kaderine (!) terkedilmiş, uzunca zamandır kullanılamıyor hatta girilemiyordu. Lakin bir süredir restorasyonu sürüyor.

Epeyce fotoğraf çektim, lakin hikayenin tamamını anlatmam için eksik parçaları tamamlamak istiyorum önce..

Fotoğraflarda görülen pencerelere takılmış minik nişanlar Ermeni ustaların imzaları imiş. Çok şahane ve çok esaslı bir emek, incelik ve yaptığı işe saygı.. Lakin bu aralar mimari olarak tam anlamıyla nereye denk düştüğünü ve Ermeni ustaların ismini bulmaya çalışıyorum :)



Mayıs 29, 2011

Hrant İçin Adalet İçin!

Ritmik Kızceğiz.

Günlerdir sokak sokak gönül eğliyorum, her sokakta başka bir hikayeye ortak oluyorum.

Bugün de garip bir şekilde yolum Tarlabaşı'na düştü, kısacık geçtim sadece.. Herşeyden bir tane olan bir yer tezgahından 50 yıllık abaküsümün yanına donuk ama derin bakışlı, salladıkça şıkşıkı sesi çıkaran bir kızceğiz kattım :)

Şıkşıkı şıkşıkı.. O da tezgahta tekti..

Mayıs 22, 2011

Gar, Kadın, Yol.

Bir kadın gördüm dün gece; bilinmedik bir garın bilinmedik bir bekleme salonunda, gecenin bir yarısında...

Mayıs 19, 2011

Bu Bir Kendine Umut Yazısıdır!


Bu gece vasiyetimi yazmaya karar verdim okuduğum bir yazıdan sonra, onun yazısını.. Taşra, bazı insanlara samimiyetini hatırlatıyor; eminim..
Bırakacağım çok şey yok lakin anlatacağım epeyce şey var.. Birkaç da isteğim; gömülmek istediğim yer-ziyarete gideceklere müjde; Mardin'de Enhel köyü ihtimaller arasında-, kitaplarım, kule ile hesabım, anneme tesellim,,



"ah dedim sonra,
ah!

iç ses, diye söylendim...
gel!
ahlar ağacından sen de biraz meyve topla...
..." (D.Madak)

Mayıs 16, 2011

Bereket diyorlar, ben de birliktelik diyorum.

Birlikte kullanılmış "elibelinde" ve "koç boynuzu" motifleri bir erkek ve bir kadını belirtir. Bereket deseni, dişiyi gösteren iki adet "elibelinde" motifi ve erkeği gösteren iki adet "koç boynuzu" motifinden oluşur. Kompozisyonun ortasındaki göz motifi, aileyi kem gözlere karşı koruması için kullanılmıştır.

Mayıs 15, 2011

İstiklal Kitabevi

..'nin son izi de silindi!

Artık tabelası da yok,,

Dövme ile 3.gün


Dövdürmezden evvel de çok seviyordum,, lakin bu kadar çabuk alışıp bakmaya bu kadar doyamayacağımı düşünmemiştim hiç..


Mayıs 12, 2011

Mayıs 10, 2011

Mezapotamya'ya..

Mardin tanıyor onu sevenlerin sesini.

Ve biliyorum ki; günahlar arttığında, umut tükendiğinde hep oralar özlenir.


“…

sen güzel insansın
herkes biliyor bunu
yaramı alıp uzak şehirlere gidiyorsun
-saçlarımı düz bir denize ısmarlıyorum

utanma! ayıp değil ki bu
bak ben utanıyor muyum?
kanayana kadar dizlerim, misket oynarken
hem, unutma herkes birilerinin yarasını taşır uzaklara.”
(Birhan Keskin)

Ova sesleniyor. Yaraları hep taşımak en uzaklara..

Mayıs 07, 2011

Çiçek dürbününden bakar gibi,,

O harika şeyleri raflarından alıp bakmak kadar basit mutluluk..

*********

Çiçek Dürbünü Yapımı:

1. Gerekli Malzemeler:
* Demir testeresi
* Bant
* Kalem
* Makas
* Mukavva Boru
* İnce şeritler halinde kesilmiş 3 ayna




2. Mukavva boru aynaların boyuna göre kesilir.




3. Aynalar arkalarından, aralarında küçük boşluklar kalacak şekilde bantla birbirlerine eklenir.




4. Birbirine eklenen aynalar yansıtıcı tarafları içe gelecek şekilde ve bir üçgen oluşturacak biçimde birleştirilir.




5. Üçgen halinde birleştirilmiş aynalar.



6. Birleştirilen aynaların dışı mukavva boru içinde sabit kalmaları için gazetelerle kaplanır.




7. Gazeteyle kaplanmış aynalar, mukavva borunun içine yerleştirilir.



Geliştirici ipuçları:
* Çiçek dürbünleri çeşitli uzunlukta ve kalınlıkta üretilebilir. Boruların içine konulan ayna prizmalar üçgen olabileceği gibi beşgen, yedigen de olabilir.
* Borunun bir tarafı, aralarında boşluk bırakılmış bir çift camın arasına çeşitli renklerde jelatin kırpıntıları yerleştirilerek kapatılırsa daha zengin görüntüler elde edilir.

(Yapım ve fotoğraflar 'Çocuklarla Fotoğraf EL Kitabı'ndan (Özcan Yurdalan-Mehmet Kaçmaz; Fotoğraf Vizyon Yayınları) alınmıştır.